Cennette yaşam nasıl olacak? Cennet hakkında bilgi

Cennet hakkında bilgi verirmisiniz?
CENNET
03/198. Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedi olarak kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.

05/119. (Bu konuşmadan sonra) Allah şöyle buyuracaktır: Bu, doğrulara, doğruluklarının fayda vereceğı gündür. Onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.

09/72. Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vâdetti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.

13/23. (O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır.

09/111. Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.

39/73. Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedi kalmak üzere girin buraya, derler.

03/133. Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!

44. Cennet ehli cehennem ehline: Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu? diye seslenir. "Evet!" derler. Ve aralarından bir çağrıcı, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye bağırır. (Sure-i A’raf, S. 155)

10. Onların oradaki duası: "Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise "selâm" dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. (Sure-i Yunus, S. 208)



71. Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedi kalacaksınız. (Sure-i Zuhruf, S. 493)

72 "İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur." (Sure-i Zuhruf, S. 493)

19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir. (Sure-i Vakıa, S. 534)

15. Yanlarında gümüşten kaplar ve billûr kupalar dolaştırılır. (Sure-i İnsan, S. 578)

16. Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir. (Sure-i İnsan, S. 578)

17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır. (Sure-i İnsan, S. 578)

31. İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın dibâdan yeşil elbiseler giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri! (Sure-i Kehf, S. 296)

23. Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada giyecekleri ise ipektir. (Sure-i Hacc, S. 333)

33. (Onların mükâfatı), içine girecekleri Adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir. (Sure-i Fatır, S. 437)

53. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar. (Sure-i Duhan, S. 497)

1397
Ubâde İbn-i Sâmit radiya'llâhu anh'den rivâyet olunduğuna göre, Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Her kim: Allah'dan başka ibâdet olunacak hiç bir ma'bûd yoktur, yalnız Allah vardır, şeriki yoktur; Muhammed de muhakkak Allâh'ın kulu ve O'nun Resûlüdür. Îsâ da Allâh'ın kulu ve Resûlüdür. Ve (tekvini bir emir ile) Meryem (in rahmin) e bıraktığı bir kelimesidir. Ve (bu sûretle) Allah tarafından (hayat verilen) bir ruhtur. (Bir zi-hayattır). Cennet (in varlığı) haktır (ve gerçektir). Cehennem de haktır (ve gerçektir) diye diliyle ikrâr ve kalbiyle tasdik ederse, Allah o kimseyi (Cennet'in sekiz kapısından hangisini isterse oradan) Cennet'e kor. O, kul hangi amelde olursa olsun (ayırd etmez).

2036
Abdu'llah İbn-i Mes'ûd radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Resûlullah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
(Ashâb'ım!) Cennet sizin her birinize nalininin tasmasından daha yakındır, Cehennem de bunun gibi (yakın) dır. (Tâ'at Cennet'e, ma'siyet Cehennem'e yaklaştırır).

1340
İmrân İbn-i Husayn radiya'llâhu anh'den rivâyet olunduğuna göre Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem:
"Ben, (Mi'râc gecesi) Cennet'de baktım da ehl-i Cennet'in çoğunun fakirler olduğunu gördüm. Cehennem'e de baktım. Cehennem'dekilerin çoğunu da kadınlar (teşkil ettiğini) gördüm" buyurmuştur.

1342
Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
(Cennet'e ilk giren bir cemâat vardır ki, onların yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki nurlu sûretine benzer. Onlar ağızlarından, burunlarından ve bedeninin sâir yerlerinden bir şey çıkarmazlar. Onların Cennet'teki kapları ve tarakları altın (ve gümüş) tendir. (Buhurdanlıklarının) udları, Ûd-i Hindidir. Onların teri misktir. Ehl-i Cennet'ten her birinin iki kadını vardır ki, vücûdünün letâfetinden iki baldırı (kemiği) nin iliği etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet'in arasında ne ihtilâf vardır, ne de düşmanlık. Gönülleri (sanki) bir gönül. Onlar sabah, akşam Allah'ı tesbih eder (ek zevk-yâb olur) lar.

1343
Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den bir rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
(Cennet'e ilk giren bir cemâatin yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki sûreti gibi berraktır.) Bunların peşi sıra dâhil olanlar da en keskin ziyâ neşreden yıldızlar gibidir. Ehl-i Cennet'in gönülleri, bir kişinin gönlü (ndeki yekpâre irâdeye benzer bir fıtrat) üzerine (yaradılmış) tır. Onların aralarında ne ihtilâf vardır, ne husûmet. Ehl-i Cennet'ten her kişi için iki zevce vardır. Bunlardan her birinin baldırı (ndaki kemiği) nin iliği letâfetinden dolayı etinin ötesinden görünür. Onlar sabah, akşam Allâh'ı tesbih ederler. Ne hasta olurlar, ne de (aksırıp) sümkürürler, (râvi Ebû Hüreyre) hadisin gerisini de zikretmiştir (ki, bundan önceki tercümede geçti).

1348
Ebû Said-i Hudri radiya'llâhu anh'den rivâyet olunduğuna göre, Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Ehl-i Cennet Cennet'de kendilerinden yükseklerdeki (ehl-i guref denilen) bir takım köşklerin sâhiblerini (aralarındaki mesâfe farkından dolayı) güçlükle görebilirler. Nasılki (gündüz) şark veya garp ufkunda ziyâdâr kalan parlak yıldızı aradaki mesâfe uzunluğundan dolayı dikkatle bakanlar seçebilir! buyurmuş. Ashâb:
- Yâ Resûla'llâh! O âli köşkler Enbiyâ menzilleri midir?. Başkaları oralara erişemez mi? diye sordular. Resûlullâh:
- Evet, o köşkler Enbiyâ menzilleridir. Fakat (Allah başkalarına da ihsân edebilir) hayâtım yed-i kudretinde bulunan Allâh'a yemin ederim ki: (Enbiyâ'dan başkaları) o erlerdir ki, onlar Allâh'a imân ve Peygamberleri tasdik etmişlerdir, buyurdu.

1715
Ebû Said-i Hudri radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet günü (ehl-i Cennet, Cennet'e, Cehennemlikler de Cehennem'e ayrıldıktan sonra) ölüm, aklı karalı alaca bir koyun sûretinde getirilecek. Bir dellâl: Ey Cennet halkı, diye bağıracak! Cennet'tekiler hemen boyunlarını uzatıp başlarını kaldıracaklar ve (bulundukları yerden çıkacak) bakacaklar, Şimdi dellâl: Bunu bilir misiniz? diye sorar. Ehl-i Cennet'in hepsi onu görerek: Evet biliriz, bu ölümdür, derler. Sonra dellâl: Ey Cehennem halkı, diye yüksek sesle seslenir! Onlar da boyunlarını uzatıp başlarını kaldırırlar. Ve (bulundukları berzahtan çıkıp korku içinde) bakarlar. Dellâl: Bunu biliyor musunuz, diye sorar. Onlar da hepsi onu görerek: Evet biliriz, bu ölümdür, derler. Bundan sonra koyun sûretindeki ölüm (Cennet'le Cehennem arasında) boğazlanır. Bundan sonra dellâl: "Ey Cennet halkı! Cennet'te ebedi yaşıyacaksınız, artık ölüm yoktur. (Cehhennem halkına da) Ey Cehennem'likler siz de karargâhınızda ebedisiniz, size de ölüm yoktur!" diyecek. Bundan sonra münâdi:
Bu gaflettekiler ehl-i dünyâdır âyetini okur.

1752
Huzâi Hârise İbn-i Vehb (radiya'llâhu anh)'den şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: Ashâbım, haberiniz olsun, size ehl-i Cenneti bildireyim: Her zayıf olan ve halk tarafından zayıf görülen (mütevâzi') her mü'min Cennet'liktir. (Halbuki) o mü'min Allâh (ın kerem ve inâyetine) yemin etse, muhakkak ki Allah onu (ihsân ve inâyeti ile) yemininde gerçek çıkarırdı. Ey Ashâbım, iyi dinleyiniz, size Cehennem halkını da bildireyim. Onlar da katı yürekli, kibirli ve hilekâr, ululuk taslıyan kimselerdir.

2045
Ebû Sa'id Hudri radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Nebi Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet gününde (kürre-i) arz tandırda pişirilen bazlama ve pide gibi olur. Allahu Teâlâ onu yed-i kudretiyle çevirir, çevirir, (düzelinceye kadar) alt üst eder. Sizin biriniz yolculukta bazlamasını (tandıra koyup pişirinceye kadar) evirip çevirdiği gibi. (Bu muazzam pide uzun müddet mevâfıkta bekleyen) ehl-i cennet için sefer azığı olarak hazırlanır.
Ebû Sa'id Hudri der ki: Bu sırada bir yahûdi geldi. Yâ Ebe'l-Kasım! Allah sana mübârek kılsın. Ehl-i cennetin kıyâmet günü yol azığı ne olduğunu haber vereyim mi? Dedi. Resûl-i Ekrem: Evet, buyurdu. Yahûdi: Resûl-i Ekrem'in buyurduğu gibi (kürre-i) arz bir pide kılınır, dedi. Bunun üzerine Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem bize baktı. Sonra (istiğrâb ile) son dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra yehûdi: Sana ehl-i cennetin ekmeklerinin katığını da bildireyim mi? Dedi. Bu da: Bâlâm ile Nûn'dur, dedi. Ashab: bunlar ne şeydir? Diye sordular, Yahûdi: Öküzle balıktır. Bu iki hayvanın ciğerinin (En nefis ve ciğere muallâk) münferid bir parçasını (Ehl-i cennetin havassından) yetmiş bin kişi yiyecektir, diye cevab verdi.

2051
İbn-i Ömer radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ehl-i Cennet Cennet'e, ehl-i Cehennem Cehennem'e (ayrılıb) gidince ölüm (mefhûmuna, gürbüz bir koç sûretinde vücud verilerek) getirilir. Tâ Cennetle Cehennem arasında yatırılarak kesilir. Sonra bu münâdi: Ey ehl-i Cennet artık ölüm yoktur, ey Cehennem halkı ölüm yoktur! Diye i'lân eder. Ehl-i Cennetin ferâhına bir ferah daha ziyâde olunur, ehl-i Cehennem'in de hüzün ve kederine bir hüzün daha yüklenir.

2052
Ebû Sa'id Hudri radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Resûla'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allah Tebâreke ve Teâlâ ehl-i Cennet'e:
- Ey ehl-i Cennet! Diye hitâb eder. Onlar da:
- Ey Rabbimiz! Ferman buyurunuz, emrinizi ifâya her zaman hazırız ve ubûdiyyette dâimiz, derler. Cenâb-ı Hak:
- Nasıl, şu hâlinizden râzı mısınız? Buyurur.
- Rabbimiz! Nasıl râzı olmayalım. Sen bize hiç bir kimseye vermediğin bunca ni'metleri ihsan buyurdun.
- Size ben bunlardan daha şerefli bir ni'met vereceğim.
- Rabbımız, bu ni'metlerden daha kıymetli nasıl bir ni'met olabilir ki?.
- Sizden râzı ve hoşnut olmaklığımın şerefi size lâyık kılındı. Artık bundan böyle ebedi size darılmıyacağım.

1368
Enes radiya'llâhu anh'den rivâyete göre demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in Medine'ye gelmeleri haberi Abdullâh İbn-i Selâm'a erişmişti de o hemen Resûlullâh'a gelerek:
- Yâ Muhammed! Ben sana üç suâl soracağım ki, bunların cevablarını yalnız Peygamber olan bilebilir? dedi:
1) Eşrât-ı sâatin (Kıyâmet alâmetlerinin) evvelkisi nedir?
2) Ehl-i Cennet (Cennet'e girdiklerinde) ilk önce hangi taâmı yiyecekler?
3) Çocuk ne cihetle babasına benzer, hangi bir sebeple de ana soyuna çeker? diye sordu. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Bu mes'eleleri önün sıra Cibril bana haber vermişti! buyurdu. Bunun üzerine Abdullâh:
- (Bırak onu) o Cibril Melekler arasında Yehûdi düşmanıdır! dedi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (asıl cevâba başlıyarak):
- 1) Kıyâmet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o, insanları Maşrık'tan Mağrib'e sürecektir. 2) Ehl-i Cennet'in yiyeceği ilk taâm da balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. 3) Çocuğun (baba ve ana soylarına) benzemesine gelince: erkeğin kadına cinsi münâsebette bulunduğu sırada erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer, buyurdu. Bunun üzerine Abdullâh İbn-i Selâm:
- Kat'i sûrette ben şehâdet ederim ki, sen yâ Muhammed Allâh'ın (Hak) Peygamberisin" dedi. Bundan sonra İbn-i Selâm (devâmla): Yâ Resûla'llâh! Yehûd, insanı hayrette bırakacak sûrette yalan söyleyen, asılsız isnâd ve iftirâlarda bulunan haksız bir millettir. Eğer siz ben (im seciyemi, her hâlim) i onlardan sormazdan önce benim müslüman olduğumu duyup öğrenirlerse muhakkak onlar yanınızda bana (akla gelmedik) bühtân ve iftirâlarda bulunurlar. (Siz beni onlardan sorunuz!) dedi. Bunu müteâkip idi ki, Resûlullâh'ın huzûruna bir Yehûd (zümresi) geldi. Abdullâh da evi (n mahfûz bir tarafın) a çekiliverdi. Şimdi Resûlullâh Yehûdilere:
- Aranızdaki Abdullâh İbn-i Selâm nasıl adamdır? diye sordu. Yehûdiler:
- O, bizim en yüksek bir âlimimizdir. Bu derece yüksek bir âlimimizin de oğludur. Yine İbn-i Selâm, bizim en hayırlımızdır ve en hayırlı bir simâmızın da oğludur! dediler. Bunun üzerine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Abdullâh müslüman olduysa ne dersiniz, (siz de müslüman olur musunuz?) diye sordu. Yehûdiler:
- Böyle şeyden onu Allah korusun! diye karşıladılar. Bunun üzerine Abdullâh Yehûdilere karşı çıktı. Ve:
- "Eşhedü en lâ ilâhe illa'llâh ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh = bilirim (ey Yahûdi cemâati, size de) bildiririm ki, Allah'dan başka yoktur tapacak. Yine bilirim, bildiririm, Allâh'ın elçisidir Muhammed" dedi. Bu def'a da Yehûdiler:
- O bizim şeririmizdir, şeririmizin de oğludur! demeğe başladılar. Ve İbn-i Selâm' (ın ırzı, nâmûsu, neseb ve şerefi) hakkında türlü iftirâlarda bulundular. (Bu mütenâkız şehâdet üzerine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Birinci şehâdetiniz bize kâfidir; ikincisi ise lüzumsuzdur! buyurdu).

1182
Enes İbn-i Mâlik radiya'llâhu anh'den Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur:
Cennet hûrilerinden bir kadın yer halkına baksa hiç şüphesiz o, Cennet'le yer arasındaki fezâyı aydınlatır. Ve orayı bir güzel koku doldurur. Yine muhakkaktır ki, o kadının baş örtüsü, dünyâdan ve dünyâdaki her şeyden değerlidir.

551
(Abdullâh) İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ'dan (da) küsûf bahsini uzun uzadıya zikrettiği rivâyet olunmuştur. (Müşârün-ileyh bu hadiste küsûf namazını ta'rif ettikten) sonra şöyle demiştir: ...dediler ki: Yâ Resûlâ'llâh, (namaz içinde) durduğun yerden (görmediğimiz) bir şeye elinle uzandığını gördük sonra (yine namaz içinde irkilip geri geri geldiğini) gördük. Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem: "(Evet) ben cenneti gördüm ve bir (üzüm) salkımına elimle uzandım. Eğer o salkımı ben ele geçirebilseydim dünyâ bâki kaldıkça ondan yerdiniz (de tükenmezdi). Âteş(-i cahim) i de gördüm (lâkin) ömrümde bugün gördüğüm kadar çirkin, berbat hiçbir manzara görmemiştim. Cehennem'in ekser ahâlisini de kadınlar olarak gördüm" buyurdu. "Yâ Resûla'llâh, ne sebeble (kadınlar buna müstahak oluyorlar?)" diye sordular. (Cevâben:) "Küfürleri sebebiyle" buyurdu. "Allâh'a imân mı etmiyorlar?" (diye tekrar sordular). "Kocalarına karşı (küfrân-ı ni'met) ederler. İyiliğe karşı (küfrân-ı ni'met) ederler. (İçlerinden) birine dünyâ dünyâ oldukça iyilik etsen de sonra senden (marzisine muhâlif ufacık) bir şey görse (hemen) senden hiçbir hayır görmedim ki der" buyurdu.

1926
İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhüma'dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlu'llâh Salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Bana bütün ümmetler arzolunup gösterildi: Bir, iki peygamber yanlarında onar, yirmişer, otuzar, kırkar ümmetleriyle berâber önümden geçmeğe başladılar. Bir peygamber de yanında bir ümmeti bile olmaksızın geçti. En sonu uzaktan büyük bir karaltı gösterildi. Bu (kesif) karaltı nedir? Bu benim ümmetim midir? Diye sordum. Bu, Mûsâ peygamberle kavmidir? Diye cevab verildi, sonra bana ufka bak! Denildi. Bakınca ufku dolduran sevâd-ı a'zamı gördüm. Sonra bana semâ ufuklarının şurasına ve bu tarafına da bak! Denildi. Bir de ne göreyim! Bir sevâd-ı a'zâm baştanbaşa ufku kaplamıştı. Bana: Bu senin ümmetindir. Bunlardan yetmiş bin kişi hesâba çekilmeksizin Cennet'e girecektir, denildi.
Resûl-i Ekrem (bu hitâbesinden) sonra (odasına) girdi. Ve (hesâba çekilmeden Cennet'e gireceklerin evsâfı hakkında) mecliste bulunanlara bir şey söylemedi, artık meclistekiler dağıldı. (Ve şöyle münâzara ediyorlardı): Biz, Allâh'a imân ve Resûlü'ne ittiba' eden kimseleriz. Artık biz, Cennet'e hesapsız gideceğiz, yâhut: O bahtiyarlar evlâdlarımızdır, onlar İslâm câ'miası içinde doğmuşlardır. Biz ise câhiliyyet devrinde doğduk, diyorlardı. Bu münâzara Resûlu'llâh'a erişmekle hemen hâne-i saâdetten çıkıp: "Cennet'e hesapsız girecek mü'minler efsun etmiyenler, teşe'üm eylemiyenler, şifânın (Allah'dan olduğuna inanıp) keyden olduğuna inanmıyanlar ve her hususta Allâh'a tevekkül edenlerdir" buyurdu. Bunun üzerine 'Ukkâşe ibn-i Mihsen: Yâ Resûla'llâh, ben onlardan mıyım? Diye sordu. Resûl-i Ekrem: Evet onlardansın! Buyurdu. Sonra baska birisi ayaga kalkarak: Ben onlardan mıyım? Dedi. Resûl-i Ekrem: bu hususta 'Ukkaşe senden öne geçti! Buyurdu.

1342
Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuätur:
(Cennet'e ilk giren bir cemâat vardır ki, onların yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki nurlu sûretine benzer. Onlar agızlarından, burunlarından ve bedeninin sâir yerlerinden bir şey çıkarmazlar. Onların Cennet'teki kapları ve tarakları altın (ve gümüş) tendir. (Buhurdanlıklarının) udları, Ûd-i Hindidir. Onların teri misktir. Ehl-i Cennet'ten her birinin iki kadını vardır ki, vücûdünün letâfetinden iki baldırı (kemigi) nin iligi etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet'in arasında ne ihtilâf vardır, ne de düşmanlık. Gönülleri (sanki) bir gönül. Onlar sabah, akşam Allah'ı tesbih eder (ek zevk-yâb olur) lar.

1344
Sehl ibn-i Sa'd radiya'llâhu anh'den rivâyete göre, Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Muhakkak ki, ümmetimden yetmiş bin, yâhut yedi yüz bin (kişi veya zümre hesap ve ıkab görmeksizin ilk def'a olarak Cennet'e) girecektir. Bu ilk zümrenin sondakileri Cennet'e girinceye kadar öndekileri girmeyecektir. (Ve bir saf hâlinde hepsi def'aten gireceklerdir). Bunların yüzleri, bedir gecesinde (sanki) ayın (nûrâni) çehresidir. (Her bin kişinin maiyeti olan yetmiş bin kişi de Cennet'e ikinci zümre olarak milyarlar hâlinde girecektir).


1918
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle dedigi rivâyet olunmuştur: Resûlu'llâh Salla'llâhu aleyhi ve sellem'den işittim ki:
- (Allâh'ın kerem ve rahmeti olmadıkça)
Hiç bir kişiyi onun güzel işi ve ibâdeti Cennet'e koyamaz, buyurdu. Bunun üzerine Ashâb:
- Yâ Resûla'llâh! Sizi de mi koyamaz? Diye sormuşlardı da Resûl-i Ekrem şöyle cevap verdi:
- Evet beni de Allâh'ın fazlı ve rahmeti bürümedikçe yalnız ibâdetim Cennet'e koyamaz. Bu vecihle Ashâb'ım! iş ve ibâdetinizde (i'tidâl ile hareket edip) ifrat ve tefritten sakınınız. Dogru yoldan gidip Allâh'a yaklaşınız! Sakın sizin hiç biriniz (sâlih olsun, fâsik olsun) ölüm temenni etmesin! Çünkü o, hayır ve ihsan sâhibi ise (yaşayıp) hayrını, ihsânını arttırması umulur; eger
günahkâr bir kişi ise (yine yaşayıp günün birisinde) tevbe ederek Allâh'ın rızâsını dilemesi me'muldür.

1706
Semüre ibn-i Cündüb radiya'llâhu anh'den Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem bize şöyle hikâye buyurdu, dedigi rivâyet olunmuştur:
Bir gece bana iki melek gelip beni uykudan uyandırdı. Bunlar beni bir şehre götürdüler ki, o şehrin binâları altun ve gümüş tuglalarla yapılmıştı. Bizi orada bir takım kimseler karşıladılar ki, onların vücûdlarının yarısı, senin gördügün şeylerin en güzeli hilkatinde idi. Öbür yarısı da gördügün en çirkin insana benziyordu. iki melek onlara:
- (Niçin bu halde duruyorsunuz?) Haydi şu nehre gidip giriniz, dediler. Onlar de nehre girdiler. Sonra bize dönüp geldiler. Bir de gördük ki, onlardan o çirkinlik gitmiş ve en güzel bir insan sûretine degİŞmişti. Bu iki melek bana:
- Burası Cennet-i Adn'dIr, Şu (muhteşem) binâ da senin menzilindir, dediler. Melekler (sözlerine devâm edip): Hani o yarı vücûdları güzel ve yarı yerleri çirkin insanlar yok mu? Onlar da güzel ve hayır işleri, öbür kötü ve şer işlerle karıştıran kişilerdi. Allâhu Teâlâ onların (günâhlarını i'tirâf ederek işledikleri hayır ve hasenât hürmetine) kötülüklerini afvetti, dediler.

1179
Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle dedigi rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Her kim Allâh'a ve O'nun Resûlüne imân eder de namaz kılar ve Ramazan'da oruç tutarsa, onu Cennet'e koymak Allah üzerine (sanki) bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihâd etsin, isterse içinde dogdugu topragında, (evinde) otursun. Bunun üzerine Ashâb:
Yâ Resûla'llâh! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Resûl-i Ekrem (şöyle)şöyle (yerek istidrâk eyle)dedi:
- Cennet'te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırlamıştır. iki derece arasındaki mesâfe, gökle yer arasındaki mesâfe gibidir. Siz Allah'dan (Cennet) istemek dilediginizde Ondan Firdevs'i isteyin!. O, Cennet'in efdalidir ve Cennet'in en yücesidir. Râvi diyor ki: Öyle zannediyorum ki, (şeyhim Füleyh): "Firdevs'in üstünde Arş-ı Rahmân vardır" demişti. Cennet'in ırmakları da Firdevs'ten akar.

1739
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Cennet'le Cehennem birbirleriyle cenkleştiler. şöyle ki: Cehennem ben kibirli ve zorlu kimselere tahsis olundum, dedi. Cennet de: Bana ne oldu ki, bana nâsın yalnız zayıf ve sakat kısmı dâhil olur, dedi. Aziz ve Celil olan Allâhu Teâlâ Cennet'e buyurdu ki: Sen benim rahmetim (in tecelli ettigi yer)sin. Ben kullarımdan rahmet etmek diledigim kimselere seninle rahmetimi izhâr ederim. Cehennem'e de dedi ki: şüphesiz ki, sen de azâbım (ın makarri) sin; kullarımdan azâb etmek istedigim kimselere seninle azâb ederim. Cennet'le Cehennem'den her ikisi için dolmak hakkı vardır. Fakat Cehennem dolmak bilmez. En sonu Allah ona ayagını basar, (kahr ve tezlil eder) O da: Yetişir, yetişir, yetişir, der.
işte o zaman Cehennem dolar ve cehennemdekiler birbirlerine karışıp toplanır. (Cehennem'e tıka basa doldurulmakla) Aziz ve Celil olan Allâhu Teâlâ halktan hiç bir kimseye zulm etmez. Cennet'e gelince (onda boş yer kalmaz); Allâhu Teâlâ (Cennet'in boşluklarını doldurmak için) yeniden birtakım halk yaratır (bunları iskân eder).

1346
Yine Enes ibn-i Mâlik radiya'llâhu anh'den gelen rivâyete göre, Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem:
"Ashâbım! Cennet'de (Tûbâ denilen) bir agaç vardır ki, bir süvâri onun gölgesinde yüz sene gezse onun gölgesini aslâ bitiremez" buyurmuştur.

1347
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den bir rivâyette de Enes ibn-i Mâlik hadisi gibi vârid olmuştur. (Ziyâde olarak) Ebû Hüreyre: isterseniz (bu haberi te'yid için) "Ashâb-ı yemin defterleri
sag taraflarından verilenler, bu gölgede sâyebân olurlar" (meâlindeki âyet) i okuyunuz! demiştir.

HİKAYE: İdris a.s.’ın, cennete çıkarılmasının sebebi olarak şöyle anlatıldı;
--İdris a.s., bir gece içinde, yerde ibadet edenlerin tüm ibadetleri kadar ibadet ederdi. Ölüm meleği, onun bu haline iştiyak duydu; Yüce Allah’tan diledi ki; İdris a.s.’ın ziyaretine gide. Yüce Allah, istediği izni, ölüm meleğine verdi. Bundan sonra, ölüm meleği, bir insan suretinde İdris a.s.’ın ziyaretine gitti; selam verdi, yanına oturdu.
İdris a.s., yıl orucu tutardı. Oruç açma zamanı gelince, bir melek, onun için cennet yemeği getirdi; İdris a.s. da onu yedi. İdris a.s., ölüm meleğine şöyle dedi;
-Sende ye! Ama ölüm meleği yemedi. Bundan sonra İdris a.s., kalktı, ibadetle meşgul oldu. Onun ibadeti, taa tan yeri ağarıncaya kadar sürdü. Bu süre içinde, ölüm meleği hep onun yanında oturdu.
İdris a.s., o kimsenin bu durumuna şaşırdı; sonra şöyle dedi;
--Ey arkadaş, gelmek istersen, benimle gel de, biraz gezip açılalım. Ölüm meleği olur dedi. Kalktılar, yürüdüler, sonunda bir tarlaya geldiler. Burada, ölüm meleği şöyle dedi;
-Bana izin verirmisin ki, bu tarladan bir kaç başak alıp yiyeyim? İdris a.s. şöyle dedi;
-Sübhanellah, hayret! Akşam, helal yemek yemedin; şimdi haram yemek istiyorsun. Oradan geçip gittiler. Dört gün kadar yürüdüler. Bu arkadaşlık esnasında İdris a.s., insan yaratılışına ters gelen bazı halleri onda görüyordu; dayanamadı, sordu;
-Bana söylermisin, sen kimsin? Ölüm meleği şöyle dedi;
-Ben ölüm meleğiyim, İdris a.s. şaşırdı, şöyle dedi;
-Ruhları sen mi alıyorsun? Ölüm meleği şöyle dedi;
-Evet, İdris a.s. bu kere şöyle dedi;
-Ama dört günden beri yanımdasın, hiç kimsenin ruhunu aldığını görmedim. Ölüm meleği şöyle anlattı;
-Evet, çok çok ruhları aldım. Halkın ruhu, yanımda bir sofra gibidir. Bir lokma nasıl alırsan, bende onları öyle alırım. Bunun üzere İdris a.s. şöyle dedi;
-Ey ölüm meleği, ziyaret için mi geldin, yoksa can almak için mi? Ölüm meleği şöyle dedi;
-Allah’ın izni ile ziyaret için geldim. Sonra İdris a.s. şöyle dedi;
-Ey ölüm meleği, senden bir isteğim var, Ölüm meleği şöyle dedi;
-Bu istediğin nedir? İdris a.s. şöyle dedi;
-Senden istediğim o ki, ruhumu alasın, ondan sonra da beni Allah dirilte.. Ölüm acısını tattıktan sonra ona ibadet edeyim. Bunun üzerine, ölüm meleği şöyle dedi;
-Ben, kendiliğimden hiç bir kimsenin ruhunu almam ki, ancak Yüce Allah bana izin versin, onun ruhunu alırım. Ölüm meleği böyle der demez, Yüce Allah, ona şöyle vahyetti;
-İdris’in ruhunu al! Ve ölüm meleği, aynı anda İdris a.s.’ın ruhunu aldı; İdris a.s. öldü. İdris a.s. ölür ölmezde, ölüm meleği ağlamaya başladı. Yüce Allah’tan diledi ki, arkadaşı İdris’i dirilte.. Yüce Allah’ta, ölüm meleğinin düasını kabul buyurup, İdris a.s.’ı diriltti. İdris a.s. dirilince, ölüm meleği sordu;
-Ey kardeş! Ölüm acısını nasıl buldun? İdris a.s. şöyle anlattı;
-Bir hayvanın diri diri derisi soyulurken nasıl acı duyarsa işte ölüm acısı, ondan bin kere daha şiddetli. Ölüm meleği şöyle dedi;
-Ruhunu alırken, sana öyle yumuşak davrandım ki, şimdiye kadar hiç kimseye öyle yumuşak davranmamıştım. Bundan sonra İdris a.s. şöyle dedi;
-Ey ölüm meleği, senden bir isteğim daha var. Cehennemdeki zincirleri, bukağıları, orada bulunan daha zorlu azabları gördükten sonra Allah’a daha iyi ibadet ederim. Ölüm meleği şöyle dedi;
-Yüce Allah’ın izni olmadan, seni cehenneme nasıl götürebilirim ki? Onun böyle demesi üzerine Yüce Allah, ölüm meleğine İdris’i cehenneme götürmesini vahyetti. Ve ölüm meleği, İdris a.s.’ı alıp cehenneme götürdü. Orada bulunan bukağıları, zincirleri, ceza çeşidinden yılanları, akrepleri, ateşi, katranı, zakkumu, hamimi gösterdi. Bundan sonra birlikte döndüler. İdris a.s. bu sefer şöyle dedi;
-Senden isteyeceğim bir şey daha var. Beni cennete götürmeni istiyorum. Onları görürsem daha iyi ibadet ederim. Ölüm meleği, Yüce Allah’ın izni olmadan götüremeyeceğini söyleyince, Yüce Allah ölüm meleğine İdris a.s.’ı cennete götürmesini vahyetti. Birlikte cennete gittiler. Cennette bulunan nimetleri, büyük mülkü, üstün ihsanı, ağaçları, meyveleri gördü. Onları görür görmezde, ölüm meleğine şöyle dedi;
-Ey kardeş, ölüm acısını tattım., cehennemin dehşetini, zorluğunu gördüm. Acaba Allah’tan isteyebilirmisin ki, benim cennete girmeme izin vere, Onun suyundan içeyim, benden ölüm acısı gitsin, cehennemin korkunç halleri üzerimden gitsin. Bunun üzerine ölüm meleği, Allah’tan izin istedi, Allah’ta girdikten sonra tekrar çıkmak üzere izin verdi. Bundan sonra, İdris a.s. cennete girdi, ayakkabılarını cennet ağaçlarından birinin altına koydu ve sonra çıktı. Çıktıktan sonra şöyle dedi;
-Ey ölüm meleği, ayakkabımı cennette bırakmışım. Beni bir daha oraya gönder. Hemen dönüp cennete girdi, bir daha da çıkmadı. Ölüm meleği onun peşinden bağırdı;
-Ey İdris artık çık! Ama İdris a.s. çıkmadı ve dedi ki;
-Allah Teala Al-i İmran suresinin 185. ayetxnde şöyle buyurdu; (Her canlı ölümü tadacaktır.) Bende ölümü tattım. Yine Allah Teala Meryem suresinin 71. ayetinde şöyle buyurdu; (Sizden hiç kimse yoktur ki, cehenneme uğramasın) Ben cehenneme de uğradım.Yine Allah Teala, Hıcr suresinin 48. ayetinde; (Onlar oradan çıkarılacak değiller...) durum böyle olunca beni cennetten kim çıkaracaktır? Bunun üzerine Allah Teala ölüm meleğine şöyle vahyetti;
-Ben ezelde hükmettim ki, İdris cennet ehlinden ola..
İşte bu durumdan da, Rasülüllah efendimizi haberdar edip, Meryem suresinin 56. ve 57. ayetlerinde şöyle buyurdu;
--Kitapta İdris’i an. O sıddık nebi idi. Kendisini yüce bir yere çıkardık.