İSLAMDA BOŞANMAYI MEŞRU KILAN SEBEPLER

islam dini evlenmek gibi dinin öngördüğü sebepler neticesinde boşanmayıda meşru kılmıştır. Ancak Allahü teâlâ, helal da olsa, talakı sevmez. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Allahü teâlânın hiç sevmediği helal şey, talaktır.) [Hakim]

Evlilikten maksat; Allah-u Teâlâ'nın karı ve koca arasında yaratmış olduğu meyil ve muhabbet nimetine şükredip, şefkat ve merhamet duyguları ile birbirlerini tamamlamak tatmin etmek ve güzel nesil yetiştirmektir. Bunun için de karşılıklı sadâkat ve itimadın, saygı ve sevginin bulunması ve devam etmesi zaruridir.

Şu kadar var ki, eşler arasında sadakât ve itimat bağları çözülür, küçük ya da büyük anlaşmazlıklar, geçimsizlikler çıkabilir. Âile hayatı endişeli bir duruma gelir, beraber yaşamaları imkânsızlaşır. Onları bu sıkıntıdan kurtaracak ve selâmete çıkaracak hukukî bir imkân aranır. İşte bu hâl, meydana gelen huzursuzluğun giderilmesi için evliliğe son verecek bir boşanmanın meşru kılınmasını gerektirir.

İslâm dini prensip olarak evliliğin çözülmesini hoş karşılamaz ise de, zaruret zamanında son çare olarak boşanmayı mübah kılmıştır. Allah-u Teâlâ, evlilik hayatı çekilmez bir hâl aldığında, müminlere yolların en güzeline girmelerini, meşru bir boşama yapmalarını emretmektedir. Çünkü bu durumda karı ve kocayı zorla birbirine bağlı tutmak imkânı yoktur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır." buyurmaktadır. (Teğabün: 14)

Dini hayata, hayır ve infaka, ahlâk ve fazilete karşı olan her davranış bu Âyet-i kerime'nin şümulüne girmektedir.

Kimi eşler vardır ki kocalarının, kimi çocuklar da vardır ki babalarının düşmanıdırlar. Bu düşmanlık onları sâlih amellerden alıkoymak mânâsınadır. İbâdet ve taatten meşgul ederler. Haram kazanca ve günah olan işlere sevk ederek büyük mesuliyetlere maruz bırakabilirler.

Bu düşmanlık eşleri boşamaya kadar götürebilir, böyle bir durumda nikâhın devamı büyük zararlara yol açar.

Şöyle ki;

Aralarında müthiş bir husumet ve geçimsizlik bulunduğu halde erkek karısının nafakasını ödemeye, kadın da erkeğin nikâhı altında hapsedilmeye zorlanırsa, nikâhın devam ettirilmesinde taraflar için bir fayda düşünülemez. Aksi halde daha büyük tehlikeler doğabilir, hatta cinayetlere ve intiharlara kadar götürebilir.

Bu mahzurları dikkate alan İslâm, gerektiğinde evliliğin sona erdirilmesi kapısını aralamış, nikâh haklarına riâyet edilmediği ve tarafların tamiri güç anlaşmazlıklara düştüğü durum gibi sebepler karşısında boşanmayı meşru kılmıştır. Boşanmanın hiçbir zaman sebepsiz olmadığı bir gerçektir.

Buna rağmen boşanma ictimâi bir yaradır. Çocukların sahipsiz kalmasına, fertler ve âileler arasına huzursuzlukların, düşmanlıkların girmesine sebep olur.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz boşanmayı tavsiye etmemiş ve bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın helâl kıldığı şeyler arasında, boşanma hiç sevmediği helâldir." (İbn-i Mâce: 2018)

Boşanmanın şer'î hükümleri değişiktir. Bazen kadını boşamak vâcip, bazen müstehap, bazı durumlarda da mübah olur. Allah-u Teâlâ dinen vâcip veya müstehap, ya da mübah kılınan bir şeye buğzetmez. Haram veya mekruh olan şeye buğzeder. Allah-u Teâlâ'nın buğzettiği boşama, mekruh olan yani sebepsiz yere yapılan boşamadır.

Böyle bir boşama evliliğin yararlarını giderir, üzüntülere yol açar. Aynı zamanda küfrân-ı nimettir.

Başta çocuklar olmak üzere talâk çeşitli zararlara yol açabilir. "İki şerden ehven olanı tercih edilir." kaidesi ile amel edilerek daha büyük ve daha ağır zararları kaldırmak uğruna daha hafif olanlarına katlanılır.

Aile hayatının devam edebilmesi için karşılıklı hoşgörü çerçevesinde ve sabır, sükût ilkesinde birçok meseleler halledilebilir ve üstesinden gelinebilir. Ufak sebeplerden dolayı aile yuvasını yıkmak, şer'î hükümleri bilmeden, cahilce dil alışkanlığı yaparak boşamak ve hatta üç talâk hakkını kullanıp evlilik müessesini kökünden yıkıp, çocuklarının anne ve baba şefkati olmadan büyümesine sebep olmak hoş karşılanmayan bir durumdur. Kul hakkına girer.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Kadınlarınızla iyi geçinin." (Nisâ: 19)

Muâşeret, eşler arasında husule gelen beraberlik ve sevgidir. Eşler arasındaki hukukun aslını birbirleriyle iyi geçim teşkil eder. İslâm dini kadınlara iyi muâmelede bulunmayı emretmiştir.

Kocaların kadınlarına lütufkâr davranması, yumuşaklıkla muamele etmesi ve sevgisini araması esastır.

Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:

"Affeder, kusurlarına bakmaz, günahlarını örterseniz, şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." (Teğâbün: 14)

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Şüphesiz ki kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Senin için yeknesâk bir şekilde doğrulmaz.

Ondan istifade etmek istersen kendisinde eğrilik olduğu halde istifade edersin, doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kadının kırılması boşanmasıdır." (Müslim: 1468)

Bir diğer Hadis-i şerif'lerinde:

"Kadın eğe kemiği gibidir. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Bulunduğu halde bırakırsan eğriliğine rağmen ondan faydalanabilirsin." (Tirmizî)

O yüzden insan ahkâm-ı İlâhi'ye muğayir iş yapmayacak. Hudud-u İlâhi dahilinde olacak.

Kadında eğrilik fıtrîdir, özünde tevarüs edegelen bir şey gibidir. Eğriliklerini doğrultmaya imkân yoktur. Kadını ne pahasına olursa olsun doğrultmaya çalışan onu mutlaka kırar.

Erkek hiçbir zaman kadından müstağnî kalamayacağı cihetle geçinmenin çaresini bulmak ve sabırlı olmak ona düşen bir vazifedir. Onlarla güzel geçinmenin esası; tahammül, anlayış ve iyi davranıştır.

İmâm-ı Gazâlî -rahmetullahi aleyh- Hazretleri buyururlar ki:

"Kocanın karısı ile iyi geçinmesi, ona karşı güzel ahlâkla muamelede bulunması, kadının hakkıdır. Güzel ahlâktan murad, kadına ezâ-cefâ etmemek değil, onun ezâsına tahammül göstermektir. Resulullah Aleyhisselâm'ın yolundan giderek kadının taşkınlık ve gazabına karşı halim selim davranmaktır."

Bu itibarla insan, kadından ev ve âile düzeniyle ilgili maksatları tam olarak elde etmek isterse, o takdirde mutlaka önemsiz bazı şeyleri görmemezlikten gelmesi, öfkesini tutması gerekir.

"Eğer onlardan hoşlanmazsanız, umulur ki hoşunuza gitmeyen bir şeye Allah birçok hayırlar koymuş olabilir." (Nisâ: 19)

Onlardan hoşlanmıyorsanız, sırf nefisleriniz onlardan hoşlanmıyor diye ayrılmaya kalkışmayın. Hoşlanmamanıza rağmen katlanın. Belki sizin hoşlanmadığınız bir durumda, sevdiğinizde bulamayacağınız birçok hayır bulabilirsiniz. Aranızda güzel bir ülfet ve muhabbet tecellî eder.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivâyet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:

"Mümin bir erkek mümin bir kadına, hoşuna gitmeyen bir huyundan dolayı buğzetmesin. Eğer onun bir huyundan hoşlanmıyorsa, başka bir huyundan hoşlanabilir." (Müslim)

Çoğu zaman aynı kadında hoşuna gidebilecek başka huylar mutlaka bulunur.

Halife Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz çok celâlli bir zât-ı âliydi, şeytan bile korkardı.

Hanımından sıkılmış ve bunalmış olan bir zât bir gün Halife'ye giderek hanımını şikâyet etmek ister, fakat daha Halife'nin yanına girmeden Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-Efendimiz'in hanımının kendisiyle çekiştiğini duyar ve "Ben kimi kime şikâyet ediyorum" diyerek geri döner.

Tam dönerken Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz önüne çıkar. "Niye geldiğini" sorar, o da: "Ben hanımımdan bizar kalmış, bunalmış ve onun için şikâyete gelmiştim. Fakat sizin hanımınızın size söylediği sözleri duydum, benim hanım bu kadar ileri gitmiyor, kimi kime şikâyet edeceğim diye dönüyorum" der.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-Efendimiz:

"Benim hanımım evimi muhafaza eder, çorbamı pişirir, çocuklarıma bakar, cehennemde bana perdedir. Bu yaptığı hareket ahkâm dairesindedir. Onun haricinde olsa ben onu yok ederim." buyurarak "Senin hanımın bunları yapıyor mu?" diye sorar.

"Yapıyor!" cevabını alınca;

"Daha ne istiyorsun?" diyerek o zâtı gönderir.

Hülasâ-i kelâm; şer'î hudutlar tamamsa diğer hususlar eğriyse eğriliğiyle idare etmemiz lâzım.

Erkek eşini haksız yere sövüp dövmemeli, onun emanet olduğunu bilmeli, her ihtiyacını temin etmeli, kaba, haşin olmamalı, şefkat ve merhametle muamele etmelidir.

Bunu yaparken de kadını başının üstüne oturtmamalı, kalbinin içine sokmamalıdır. Lâtif ve sessiz bir idareyle idare etmelidir.

Bir hanımda şu düşünce olacak:

"Ben evdeyim, eşim de çalışıyor, çabalıyor bana getiriyor."

Her getirdiğine teşekkür etmesi lâzım.

"Efendi! Allah râzı olsun, çalışıyorsun, getiriyorsun ben oturuyorum ve yiyorum" diyecek.

Haliyle müteşekkir olacak.

Erkek de şöyle düşünecek:

"Ben dışardayım geziyorum, çalışıyorum, o benim taht-ı makamımda oturuyor."

Bir su getirse dahi hanımına; "Allah râzı olsun, teşekkür ederim" demesi lâzım.

Bu karşılıklı teşekkür; sevgi ve saygının oluşmasını sağlar ve böyle olunca da o eve fitne girmez, bu minval üzere devam edildiği müddetçe de gelecek fitneler dahi önlenir.

Hazret-i Allah çocuğa; anne-babasına itaati, hanımada kocaya itaati emreder.

İnsan huzuru kendi içinde bulacak ki, evine huzur verebilsin. Bu ise Hazret-i Allah'a samimi yönelmekle olur. Aşk ile ibadetle olur. Herkes uyurken, sen uyanık ol, herkes gülerken sen ağla. Zikirle fikirle meşgul olmak lâzım ki şeytan oyun oynamasın, vesvese vermesin.

Bu merbudiyetle Cenâb-ı Hakk o kuluna huzur verir. Kuru ekmeği de olsa şükreder. Ubudiyete ihlâsla devam ederse huşuyu da verir. Maiyetine alır, kurbiyyet husule gelir. Bunlar hep ilâhi lütuftur. Biz orada olmadığımızdan huzuru bulamıyoruz. Herkes yaşayayım diyor. Nefsini yaşıyor, ruhun ne olduğu belli değil.

Kadın da itaatkâr olmalıdır.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"İyi kadınlar itaatkâr olanlardır." (Nisâ: 34)

İtaatkâr olmak, kadının en mühim vasfı olduğu gibi, en mühim vazifelerinden birisidir.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Eğer bir kimsenin ötekine secde etmesini emredecek olsaydım, kocası üzerindeki hakkının büyüklüğünden dolayı kadının kocasına secde etmesini emrederdim." (Tirmizî: 1159)

Allah-u Teâlâ âilede erkeğin reisliğini esas kılmıştır.

Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Erkekler kadınlar üzerine idareci, hâkimdirler. Çünkü Allah birini diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından kadınlara harcamaktadırlar." (Nisâ: 34)

Erkeklerin, kadınların üzerine hâkim olmalarının birinci sebebi fıtrîdir. Allah-u Teâlâ yaratılıştan erkeklere güç ve kuvvet vermiş, büyük güçlükler karşısında onları sabırlı ve mütehammil kılmıştır.

İkinci sebebi ise kesbîdir, yani kazançla ilgilidir. Erkekler kazanç sağlamak hususunda kadınlardan daha güçlüdürler. Bu sebepledir ki hanımı evin işini görürken, onun geçimini sağlamak erkeğin vazifesi olmuştur.

Âile yuvasının sağlam, uzun ömürlü ve mesut olmasında en az erkek kadar kadının da payı büyüktür. Kadına, erkekten çok farklı hususiyetler ihsan edilmiştir. Hamile kalması, çocuğunu doğurması, emzirip doyurması, büyütüp yetiştirmesi ve terbiye edip hayırlı bir insan yetiştirmesi, kısacası ana olması, onun sahip olduğu faziletlerin başında gelir.

Erkeğin kadın üzerindeki bu hâkimiyetini, zâlim bir insanın çaresiz bir insan karşısında dilediği gibi hükmedebilmesi için Allah-u Teâlâ tarafından bir ruhsat olarak değerlendirmek aslâ mümkün değildir. Zira İslâm, hiç kimsenin hiç kimseye zulüm ile hükmetmesine ruhsat vermemiştir.

Kadın yuvasını sevmeli, kanaatkâr olmalı, israftan kaçınmalı, kocasına karşı daima saygılı olmalı, her işte onun rızâsını kazanıp gönlünü hoş etmeye çalışmalı, yapacağı bütün işlerinde onunla istişare etmeli, kendinden evvel kocasını düşünmeli, hakkında iyilikten başka söz söylememeli, ilâhî hükümlere aykırı olmayan meşru bütün hallerde kocasına mutlak surette itaat etmelidir.

Ümmü Seleme -radiyallahu anhâ- vâlidemizden rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Kocası kendisinden râzı olduğu halde bir kadın vefat ederse cennete dâhil olur." (Tirmizî: 1161)

Boşanmayı gerektiren aşırı geçimsizlik gibi bir durum bulunmadığı halde bir kadının, kocasından kendisini boşama teklifinde bulunması haramdır.

Sevbân -radiyallahu anh- den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Kocasından (boşanmayı gerektiren) çetin bir durum (bir zaruret) olmadan boşanmayı isteyen kadına cennet kokusu haramdır." (İbn-i Mâce: 2055)

Bu Hadis-i şerif'te çok büyük bir tehdit mânâsı vardır.



Talâk:

"Bağı çözmek ve serbest bırakmak" mânâsına gelen tâlâk; "Nikâh ile sabit olan evlilik bağının kaldırılması" demektir.

Talâkın meşru oluşu Kur'an-ı kerim, Sünnet-i seniyye ve İcmâ ile sabittir.

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Ey peygamber! Kadınları boşadığınız zaman, onları iddetleri içinde boşayın." (Talâk: 1)

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- şöyle demiştir:

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Hafsa'yı boşadı, sonra tekrar kendisine döndü." (Ebu Dâvud)

Talâk Allah-u Teâlâ'nın buğz ve adâvetini mucip bir helâl olmakla birlikte, talâkın câiz olması Allah-u Teâlâ'nın bir rahmeti olmaktadır. Zaruri bir ihtiyacı gidermek için meşru kılınmıştır. İhtiyaç olmadığı takdirde mekruhtur.

Geçici bir öfkeden veya esiri olduğu bir arzudan dolayı hemen talâka sarılmak doğru değildir. Bütün bunlar İslâm'ın âdâb ve esaslarını çiğnemektir ve günahtır.

Mahmud bin Lebid -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e bir kimse gelerek hanımını üç talâkla birden boşadığını haber verdi.

Resulullah Aleyhisselâm gadaplı bir şekilde kalkarak:

"Daha ben aranızda iken Allah'ın kitabıyla mı oynanıyor?" buyurdu.

Derken birisi kalkıp 'Yâ Resulellah! Onu öldüreyim mi?' dedi." (Nesâî. Talâk 6)

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bu ifadesi meselenin dinen ne kadar kötü olduğunu göstermektedir.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- böyle yapanları kamçı ile cezalandırırdı.

Bir kimse Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-ya gelerek "Ben karımı yüz talâkla boşadım, bana bir şey gerekir mi?" diye sorduğunda şu cevabı verdi:

"Kadın senden üç talâkla boşanmıştır. Geri kalan doksan yedisi ile Allah'ın âyetiyle alay etmiş olursun." (Muvatta. Talâk 2)

Allah-u Teâlâ talâkı üç kıldığı için, Abdullah -radiyallahu anh- üçten fazla boşamayı ciddiyetsizlik, dinin ahkâmı ile alay etmek olarak vasıflandırmıştır.

Boşamayı belirten sarih lâfız kocanın dilinden dökülecek olursa, bundan sorumlu tutulur. "Boşamaya niyet etmemiştim.", "Şaka yapıyordum.", "Lâf olsun diye söylemiştim." gibi mazeretler ileri sürmesi fayda vermez.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Üç şey vardır ki bunların ciddisi ciddi, şakası da ciddidir:

Nikâh, boşanma ve ric'at (bir adamın boşamış olduğu karısına tekrar dönmesi)." (Ebu Dâvud-Tirmizî)

Evlilikte birbirini tanıma, huyların öğrenilmesi, kaynaşılması zaman alır. Sabırla bu süreç aşılır. Sonunda sevgi, saygı, huzur ve selamet olur. Ama sabır ve şükürle...

Bu arada bazı sıkıntılar olabilecektir. Bu da karşılıklı anlayış ve hoşgörüyle aşılabilir.

Boşanmak, ayrılmak, kurulmuş bir düzeni değiştirmek, bitirmek, bunlar ciddi sebepler olmadan yapılmamalıdır. Hele çocuk varsa hiç düşünülmemelidir. Küçük meseleler büyütülmemelidir. Bilhassa kayınvalide, kayınpeder meseleleri, gelin kayınvalide, damat kayınpeder gibi sıkıntılar olabilmektedir.

Burada herkese görevler düşüyor. Gelin kayınvalideye tahammül edebilmeli, eşinin hatırı için saygıda kusur etmemelidir. Kayınvalide gelinin daha genç olduğunu, zamanla nasihatle düzeleceğini düşünmeli, oğluna gelinini şikâyet etmemeli, gelinin eksiklerini dışarıya vurmamalı, hatalarını örtmeli, kapamalı, şefkatle nasihat etmelidir. Kız anneleri de kızlarına çok aşırı karışmamalıdır, kızın evine müdahale etmemelidir, bilâkis destek olmalıdırlar. Kadınların haklarını en iyi veren İslâm dinidir, bu hussusta Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadırlar:

"Kadınların haklarına riayet ediniz. Bu hususta Allah'tan korkunuz. Zira siz onları Allah'tan emanet olarak almışsınızdır." (Ebu Dâvud)

Kocaların hakkı çok yüksektir. Fakat kadınların da hakkı vardır.

"Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların ırzlarını Allah'ın kelimesi (nikâh akdi) ile kendinize helâl kıldınız." (İbn-i Mâce: 3074)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Vedâ Hutbesi'nde şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız."

Emanet aldınız.

Emanet olduğu bilinirse hayat tatlı, güzel olur. Bu da huzurla mümkündür.

Binaenaleyh Allah-u Teâlâ'dan korkun, riayet edin hükme. Haksız yere sövme, dövme...

"Karılarını döven kimseleri hayırlılarınız olarak bilmeyiniz." (İbn-i Mâce: 1985)

Haksız yere dövme, mazlum ah edebilir. Ancak namustan emin değilseniz bırakın. Namustan şüphe etmiyorsanız o zaman tutun. Çünkü bu devirde namuslusunu bulmak zor, buldun şükret. Diğer eksiklerini de idare ediver, mühim olan namus.

Meşru olmayan sebeplerde sabrı gerektirir, tahammülü, katlanmayı gerektirir. Niçin?Birbirlerinize emanetsiniz, çocuklarınız var, aileleriniz var. Ayrıldınız ne olacak? Yenisi daha iyi olacak mı?Acaba bu evlilikte ne hikmetler vardı da oldu, hiç düşündünüz mü? Hazret-i Allah, bir sert, bir yumuşak biri diğerini idare ediyor. Kimini olduruyor, kimini erdiriyor.

Bu yüzden ağzınıza şaka ya da ciddi "Boş ol!" sözünü almayın, söylemeyin, bununla tehdit etmeyin, Allah'tan korkun.

Şu kadar var ki hakiki mümin; sıkıntı ve cefâ anında huzuru bulandır.

Ahmet Yesevi -kuddise sırruh-Hazretleri karısına sabır etmişti. Birçok veli hanımına sabırla veli olmuşlar. Çünkü kadın zayıftır, konuşabilir, kıskançtır üzebilir. Sabır ne güzeldir. İdare ne güzel bir meziyettir.

Birçok erkekler kadın yüzünden ermiştir. Birçok kadında var ki erkeklerin huysuzluğu yüzünden ermiştir. Bedava bir şey vermiyorlar.

1- "Boş ol!" dedin boşadın, o çocukların durumu ne olacak?

2- "Boş ol!" dedin boşadın, o kadının durumu ne olacak?

3- "Boş ol!" dedin boşadın, annelerin, babaların durumu ne olacak, eş dost ne diyecek? Herkesin bir onuru var.

4- "Boş ol!" dedin boşadın, daha iyisini alacağını kim garanti edecek, belki gelen gideni aratır.

6- Boşadın, Hazret-i Allah, Resulullah râzı mı? "Emanet" buyruğunu unuttun, râzı olduğunu biliyor musun?

Sabır denilen yoldan neden gitmedin. Takdirine rıza göstermedin, istenmeyen kapıyı zorladın kırdın.

7- Boşadın, kul hakkı yok mu, çocukların hakkı yok mu? Kadın perişan, çocuklar perişan. Bu onlara revâ mı?

Bunlar çok mübrem bir sebep yokken, sudan bahanelerle boşayan içindir. En mübrem sebep namustur, Hazret-i Allah'ın emir ve nehiylerinin dışına çıkmaktır, gerisi şeytan ve nefistir bir de şeytanlaşmış insanlardır.

Erkek de kadın da evine bağlı olmalıdır. Bilhassa gelişen teknolojiyi; internet, medya, televizyon, sinema gibi zamane aygıtları Hazret-i Allah'ın hoşlanmadığı boşanma denilen kapıyı çalmaktadır. Bunların yaydığı fitneler nefse hoş gelmekte fakat imanlar kaymakta, haramlar işlenmekte lüzumsuz yere vakit israf edilmektedir. Çünkü bunlar küfür basamaklarına adım atmaktır. Böylece bu fitne aletlerinden yuvalar yıkılmaktadır. Nefisler yol bulmakta, şeytan azdırmaktadır. Bu yüzden uzak durulmalıdır.

"Ey iman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun." (Tahrim: 6)



Talâk Yetkisi:

Talâk hakkı, akıllı ve bâliğ olmak şartı ile ancak kocanındır.

Kadın da nikâh akdinde taraf olmasına rağmen, boşama hakkı kadına değil erkeğe verilmiştir. Ancak koca ona vekâlet verirse veya ona havale ederse, o takdirde talâk verebilir.

Mehiri veren, evin ve hanımın nafakasını kazanan erkek olduğu için, neticeyi erkek daha iyi takdir eder. Büyük zararlara yol açacak keyfi tasarruflarda bulunmaz.

Kadın ise erkekten daha duyguludur. Talâk hakkına o sahip olmuş olsa, basit sebeplerden dolayı bu hakkını kullanıverir.

Boşanmada malî bakımdan zarar görmediği için, çabuk öfkelenmesi sebebiyle talâkı kullanma noktasında temkinli hareket edemez.

Bir de şu var ki, kadın talâk hakkının erkeğin elinde olduğunu bilerek nikâh akdini kabul etmiştir.

Talâkı hâkimlere bırakmak hiç de doğru olmayan bir uygulamadır.

Zira erkek talâk verdiği zaman, mahkeme kararı olmasa da haramlık meydana gelir.

Aynı şekilde bu durum kadının kendi iyiliğine uygun değildir. Çünkü belki boşanma, açıklanmasının kadının aleyhine olan gizli sebeplerden dolayı olabilir. Talâk hâkime bırakıldığı zaman bu kararlar mahkeme kayıtlarına geçerken ve ilân edilirken âile sırları açıklanmış olacaktır.

Bazen de ayrılma sebebi bir ahlâk uyuşmazlığı, bir tiksinme olduğu için ispat edilmesi zor olabilir.

Zaruret ve özel durumlar hariç, hâkim talâk verme hakkına sahip değildir.



Talâkın Rüknü:

Talâkın rüknü, boşanma mânâsını ifade etmesi için konulan; "Bağı kaldırmak, yol vermek, serbest bırakmak." gibi sarih lafızlarla,

"İrtibatı kesmek" gibi mânâlar ifâde eden "Kinayeli lâfızlar" olabileceği gibi,

Kadının nikâhını ortadan kaldırmak için konulmuş "Lâfızlar" veya "Lâfız yerine geçen işaretler"dir.

Rüknü ve şartları eksiksiz bulunursa talâk yemin gibi kocayı bağlayıcıdır, bundan dönüş olamaz.

Boşandıktan sonra tekrar onunla ikinci olarak evlenirse bu talâk hesaba katılır. Üçüncü defa tekrar onunla evlense talâk yine hesaba katılır.



Talâkın Şartları:

Âile bağı mukaddestir. Bu bağı muhafaza etmek, aceleye ve ihmale mâni olmak için İslâm bir takım şartlar koyarak talâkı kayıt altına almıştır.

Talâk, kabul edilebilir bir ihtiyaçtan dolayı olmalıdır. Hiçbir ihtiyaç yokken boşanmak, evlilik nimetine nankörlük etmektir.

Talâk birden fazla olmamak üzere ayrı ayrı olmalıdır.

Talâk verecek kocanın mükellef yani akıllı ve bâliğ olması, kendi isteği ile yapan bir kişi olması şarttır. Delinin talâkı geçerli olmaz, baygın da böyledir.

Kişi aşırı derecede sinirlendiği zaman talâkı geçerli olmaz.

Meselâ ne yaptığının, ne söylediğinin farkında olmayacak derecede kızan veya sözlerinde ve hareketlerinde tutarsızlık olacak derecede sinirlenen kişinin talâkı geçerli olmaz. Bu hâlin kendisinde nâdir görülmesi şarttır.

Eğer kişi ne söylediğinin idrakinde ve şuurunda olmaya devam ederse talâkı geçerlidir. Kişilerde meydana gelen her talâkta çoğu zaman bu hal görülür. Çünkü sinirli insan bu durumda kendinden sâdır olan dinden çıkma, adam öldürme, boşama ve diğer söz ve hareketlerinden sorumludur.

Sarhoş bir kimsenin talâkı geçerli sayılır. Çünkü o bu uyuşturucuyu kendi isteği ile almıştır. Eğer bir kişi zaruret icabı sarhoş eden bir şey içmek veya tehdit altında içmek gibi bir yolla sarhoş olmuşsa talâk vâki olmaz.

Talâkta kasıt şarttır. Bu, kişinin talâk niyeti olmasa dahi "Talâk" sözünü ifade etmesidir.

Talâk kadın üzerinde cereyan eder. Talâk vâki olması için kadının zifaftan önce olsa da bilfiiil mevcut olan sahih bir evlilik halinde olması veya dönüşü mümkün olan bir talâkın iddeti içinde bulunması şarttır. Çünkü Ric'î talâkla iddet sona ermedikçe evlilik bağı devam eder.

Koca karısını temiz halinde ve mukarenette bulunmadan boşamalıdır.

Bir kimse karısını üç talâkla boşarsa, ikinci bir kere ona akit yapması helâl değildir.

Ancak boşanan kadın bir başkasıyla evlenir, onunla mukarenette bulunur, o kocasından da onun kendi iradesi ile boşaması veya ölmesi sonucu ayrıldıktan sonra iddetini tamamlayacak olursa yeni bir nikâh akdi yapabilir.

Bu şekilde ilk kocasına tekrar dönmüş, kocası da onun hakkında üç talâk hakkına yeniden sahip olmuş olur.

Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:

"Boşanma iki defadır." (Bakara: 229)

Erkek karısını ancak iki defa boşayabilir ve süresi içinde ona iki defa dönebilir. Karısını iki defa boşayan erkek, her boşamadan sonra üç hayızlık süre içinde karısına dönebilirse de, üçüncü boşamadan sonra tekrar dönmesi mümkün değildir.

"Bundan sonra kadını ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermek lâzımdır." (Bakara: 229)

Yani eşinizi bir ya da iki talâkla boşadığınızda, ya henüz iddeti içindeyken, aranızı düzeltmek ve ona iyilik yapmak niyetiyle onu geri almak, ya da bir zarar vermemek kaydıyla iddeti bitinceye kadar bekleyip böylece boşanmış olmasını sağlamak arasında serbestsiniz.

"Eğer erkek, karısını üçüncü bir defa daha boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkeğe nikâhlanmadıkça kendisine helâl olmaz." (Bakara: 230)

Artık nikâh yenileyemezler.

"Bu ikinci koca onu boşarsa, Allah'ın hudutları içinde duracakları takdirde tekrar birbirlerine dönmelerinde bir günah yoktur." (Bakara: 230)

Eğer eski karı ve koca tekrar birleşmelerinde, Allah'ın sınırlarını çiğnemeyeceklerine dâir bir ümit içinde iseler, ikisinin yeni bir akitle birbirine dönmelerinde, kendileri için bir mahsur yoktur.

Bu ilâhi bir müsaadedir. Elverir ki karı-koca hukukuna artık riâyet etsinler.