İSLAMDA ZAMAN DEĞERLENDİRİLMESİ

İslamda zaman değerlendirmesi .İslamda zamanın önemi.İslama göre insan zamanını nasıl harcamalı?
Allahın bizlere verdiği niğmetler içinde en büyük niğmet zamandır. İnsan ömrünün esası, zamandır.Dolayısıyla kişi yaşadığı ve harcadığı zamanlardan dolayı da hesaba çekilecektir. Geçen her saniye ve salise, insanın ömrünü eksiltir, ecelini yaklaştırır. Genel olarak insanoğlu boş geçen zamanı kendisi için kazanç zanneder Halbuki, İnsanın en kıymetli sermayesi olan ömür, geçen her saniye ile beraber tükenen bir hazinedir Bu değerli hazineyi iyi kullanma konusunda ölçülerimiz ve Allah’ın rızasına uygun hassasiyetimiz olmalı zaman sermayesini en iyi ve verimli bir şekilde kullanmak için, gücümüz nispetinde devamlı çalışmak zorundayız. Hayatımızda, kaybettiğimiz pek çok şeyi telafi edebilir, yeniden mal-mülk ve servet sahibi olabiliriz. Fakat boşa geçirilen zamanı asla geri getiremeyiz.İnsanları doğru dürüst bir hayat yaşamaktan alıkoyan şey, zaman yokluğu değil, zaman israfıdır. Zamansızlıktan şikayet edenlerin çoğu, zamanı iyi kulkanmasını bilmeyenlerdir.

İlim ve teknikle insan ne yaparsa yapsın, neyi bulursa bulsun, hangi aleti ortaya koyarsa koysun, yine de zamanın, hayatın ve ölümün sırrını ilahi hakikatlerde arayacak ve orada bulmaya çalışacaktır.

Takvimin, saatin icat ve kullanılmasının esas sebeplerinden biri de zamanı değerlendirmektir. İnsanın saadeti, zamanı yönetmesiyle, felaketi ise zamanı kaybetmesiyle ilgilidir. Dünya erken uyananlarındır.

Tarihte ismi bilinen ve ortaya koyduğu eserleriyle tanınan medeniyetlerin takvim kullanmış olmaları oldukça dikkat çekicidir. Zira takvim, zamanın ölçülmesi, devlet ve fertlerin işlerini, zaman birimlerine göre tanzim etmeleri demektir. Takvime göre hareket, hayatın disipline edilmesi ve insan ömrünün azamî şekilde verimli kılınması manasına gelir.[3]

Zamana hâkim olma, onunla bütünleşme, onun her parçasını değerlendirme ve herşeye, içinde yaşadığımız zamanı idrak adesesiyle bakma hususunda ilk emir bizlere, Yüce Beyan'dan:

فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ

"O halde boşaldığın vakit yorul".[4] Ayetiyle gelmekte ve Peygamber Efendimiz'in (asm):

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: َ يَزُولُ قَدَمَا عِبْدٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتّى يُسْألَ عَنْ أرْبَعٍ: عَنْ عُمُرِهِ فِيمَا أفْنَاهُ،

"Kıyamet günü âdemoğlu beş şeyden hesap vermeden Allah'ın huzurundan ayrılmaz."[5] sözlerinin ardından, beş şeyin ilki olarak "ömrün nasıl tüketildiği" ifadesi geçmektedir. Yine Peygamber Efendimiz'in (sav), zamanın değerlendirilmesinde terakki unsuru ile alâkalı olarak beyan buyurduğu hadis çok manidardır:



"Beni, Allah'a yaklaştıran ilmimin artmadığı bir gün yaşayacak olsam, o günü hayırla geçirilmeyen bir gün sayarım". [6]

Günümüz nesilleri çoğunluk itibarıyla zaman konusunda kaygısız hale gelmiş ise de, İslâm "zaman şuuru "nu yerleştirmeyi asli gayelerden biri yapmıştır. Dinimizin temel kaynakları olan âyet ve hadislerdeki çok sayıdaki naslar, yıllık, aylık, haftalık ve hatta günlük hayatın tanzimini hedeflediği gibi, aynı kaynaklarda ifade edilen tenbih ve uyarılar ve hatta bir kısım fiili tedbirler Müslümanlarda "zaman şuuru "nun uyandırılmasını ve canlı tutulmasını gaye edinir.

Bu dünyada ve öte dünyada genç ve diri kalmanın sağlamca yere basmanın tek yolu zamanı saniyelerine kadar yerli yerinde kullanmak olsa gerek. Bu sebeple her söylediğinin, her yaptığının iki melek tarafından yazıldığı bildirilmiş, buluğdan ölüme, her anından hesap vereceği inancı Kur'an ve hadislerde tekrarla işlenmiştir.[7]

Değerli dostlar şöyle bir düşünelim;

Her sabah kalktığımızda defterimiz 24 saatle doldurulur: evet tam 24 saat. Aslında düşündüğümüzde oldukça uzun bir zaman Ve bu 24 saat hal diliyle bizlere derki; “Ey âdemoğlu! Ben yeni bir günüm ve senin davranışlarına şahidim. O halde beni iyi şekilde kullan. Çünkü kıyamet gününe kadar bir daha geri gelmeyeceğim”

Peygamberimiz de bir hadisinde şöyle buyurur:

نِعْمتانِ مغبونٌ فيهما كثير من الناس: الصحة والفراغ

“İki Nimet Vardır. İnsanların Çoğu Bunda Aldanmıştır: Sıhhat Ve Boş Vakit”[8]

Efendimizin de ifade ettikleri gibi bu iki büyük nimetin değerini kaybetmeden önce fark edemiyoruz ve sonunda ah vah etmemiz de hiçbir işe yaramıyor.

Değerli Müminler biz hoşlansak da hoşlanmasak da zaman hep aynı hızla akıp gidiyor. Zamanın çabuk veya yavaş geçmesinden şikâyetçi olabiliriz ama bunu sorun ettiğimizde tek yaptığımız şey biraz daha yaşlanmak olacaktır.

Muhterem Mümin Kardeşlerim biz dursak da yürüsek de uyanık olsak da uyusak da zaman akıp gidiyor. Ömür bitiyor. Sayılı nefesler sayıca azalıyor tükenmeye doğru gidiyor. Ve ömrümüzün uzunluğunu daha yaşanacak ne kadar zamanımız olduğunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki o da:

Her Insan Ölecek Yaştadır…

O halde güzel bir sey yapalım. Mademki yaşıyoruz sıhhatli nefesler alıyoruz...

Bir sey yapalım güzel olsun. Çok mu zor?

O vakit güzel bir şey söyleyelim. Dilimiz mi dönmüyor? Güzel bir sey görelim.

Veya: Güzel bir şey yazalım. Yazamıyor muyuz?

Öyleyse Güzel bir şeye başlayalım…

Herkesin üstesinden geleceği bir şey mutlaka olmalı. O gayretten uzak duramayız. Çünkü Vakit geçiyor.

Büyüklerimiz: “Zaman çok kıymetli bir sermayedir” demişler. Kur'an -ı kerimde de bu sermayeyi boşuna tüketmeyelim diye:

فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ

“Boş kaldın mı hemen başka bir işe koyul”[9] diye emredilmiş.

Bu ayetin tefsirinde İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin eseri olan Ruhul Beyan tefsirinde şöyle deniyordu:

Bir insanın hiçbir iş yapmaksızın boşu boşuna oturması veya dinini ya da dünyasını ilgilendirmeyen işlerle meşgul olması düşünce sakatlığına akıl zayıflığına ve gafletin insanı esir almasına işarettir.

O halde şöyle bir kendimizi kontrol edelim düşüncemiz de bir sakatlık var mı aklımız da bir zayıflama var mı veya gaflete esir düşmüş müyüz biraz düşünelim ne dersiniz?

Muhterem müslümanlar

Zamanı boşa harcıyoruz. Kıymetini bilmiyoruz çoğumuz. Boş şeylerle geçiyor elden kaçıyor. Ömür bitiyor ortada bir şey yok… Dönüp baktığımız zaman koca bir ömür boşa geçmiş… Sonra tabi çok kederleniyoruz üzülüyoruz; ah vah ediyoruz ama zaman bir daha geri gelmiyor.

Hâlbuki Peygamberimiz (s.a.v) ne güzel dua etmiş



“Zamanını bilene Allah rahmetine erdirsin” Yani zamanının kıymetini bilene Allah merhamet etsin diyor. Ve yine bizleri bir hadisiyle uyarıyor Efendimiz (s.a.v):

فَإِنَّ الدُّنْيَا آذَنَتْ بصُرْمٍ ، ووَلَّتْ حَذَّاءَ ، وَلَمْ يَبْقَ منها إِلاَّ صُبَابَةٌ كَصُبابةِ الإِناءِ يتصابُّها صاحِبُها

“Şüphesiz dünya geçici ve durmaksızın arkasını dönüp gitmektedir. Ondan kalan, sahibinin içip de kabın dibinde bıraktığı kalıntı su kadar bir miktardır.”[10]

“Dünya hayatı bir anlık bir zamandan ibarettir. O halde onu Allah yolunda geçiriniz.”

Muhterem Müslümanlar

Kuran-ı Kerim üzerinde dikkatleri canlı tutmak için zamanı hatırlatan tabirleri sıkça kullanır. Her çeşit farz, vacip ve nafile namazlar zaman tanzimine de yönelik gayeler taşımaktadır. Bu açıdan, din, amirlerin büyük çoğunluğuyla, insana zamanı azami ölçüde değerlendirmeyi öğretmektedir. Hatta asıl gaye budur denilebilir.

Farz namazların mühim gayelerinden biri, Müslüman kimseye, günlük zamanı taksim ve programlama alışkanlığı kazandırmaktadır. Kıyamu'l leyl (gece kalkışı)'e Kur'an-ı Kerim önem vermektedir. Büyük İslam medeniyetlerinin parlama dönemlerini hazırlayanların hayatında gece kalkışı önemli yer tutar. Kıyamu'l leyl Peygamber Efendimiz'e (SAV) farzdı fakat ümmetine nafiledir. Bu sünnet Kur'an-ı Kerim'in emridir.

وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَويلًا

“Rabbin adını sabah-akşam an (zikret). Geceleyin O'na secde et. O'nu geceleri uzun uzun tesbih et.”[11].

اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزيزِ الْوَهَّابِ

“Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetinden dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu?”.[12]

Muhterem Müslümanlar

Bütün zamanlarını bu dünya hayatına harcayıp, ibadete zaman ayıramayanlar, ebedî saadetlerini tehlikeye atmış olurlar. Zamanın seyri hiç kesilmeden devam ettiğine göre, kaybedilen bir anı yeniden kazanmaya imkân yoktur. Zaman her an, en iyi biçimde değerlendirilerek yaşanmalıdır.

İnsan, prensip sâhibi olmalı, hayatını disiplin altına almalı, zamanını en verimli bir tarzda kullanmalı ve hayatının her ânından hesap vereceğini unutmamalıdır.

İslâm büyüklerinden biri şöyle der:

“Ben “Asr” sûresinin mânâsını bir buz satıcısından öğrendim. Çünkü o pazarda şöyle bağırıyordu:

“Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin!”

İnsana verilen ömür de bir buz misali devamlı eriyip tükenmektedir. Eğer bunu ziyan eder veya yanlış yere harcarsa, insanın hüsranına sebep olur.”

Uzun veya kısa olsun, ömrün hayırlı ve bereketli olanı, sâlih ameller işlenerek, hakkı ve sabrı tavsiye ederek ve faydalı hizmetler yapılarak değerlendirilenidir. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:



“Ömrün uzunu, Allah’a itaat yolunda geçen ömürdür.”[13]

Yaşanan ömrün uzun veya kısa olması izâfîdir. Nice kısa ömürlü kimseler, uzun ömürlülerin seneler boyu yapamadıkları işleri kısa ömürlerinde başarmışlardır. Meselâ İmâm Şâfiî, İmâm Gazâlî ve Ömer bin Abdülaziz gibi İslâm büyükleri ve daha niceleri, kısa ömürlerinde yaptıkları hizmet ve iyiliklerle sevenlerinin gönüllerinde taht kurarak vefatlarından sonra da yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Buna rağmen uzun ömür, Allâh’a ibâdet ve tâatle değerlendirilirse ne güzel bir nimettir! Nitekim bir hâdîs-i şerîfte:

خَيْرُ النَّاسِ مَن طالَ عمُرُه وَحَسُنَ عملُه

“İnsanların en hayırlısı, ömrü uzun olup ameli güzel olandır. İnsanların en şerlisi ise, ömrü uzun, ameli kötü olandır.”[14]

Aslında en uzun ömürlüler, en çok yaşayanlar değil, hayatlarından en çok semere almasını bilenlerdir.

Biz şunu bilmeliyiz: Yaşanan her anın, alınan her nefesin verilecek bir hesabı vardır Sık sık kendimizi sorgulamalıyız: Yaşadığımız hayat dolu mu geçiyor, boş mu? Geçirdiğimiz günlerin hesabını kolayca verebilecek miyiz?

Zaman öyle bir şeydir ki, akışı durdurulamaz, geçmişi telafi edilemez Birkaç dakika içinde birkaç milyar kazanabilirsiniz ama birkaç milyarla geçen zamanı geri getiremezsiniz

Hayatta başarılı olanlar, zamanı iyi kullananlardır

Zamana hükmeden hayata hükmeder, hayata hükmedenler ise dünyaya hükmederler ve tarihte iz bırakırlar Tekasür suresinin sekizinci ayet-i kerimesinde,

ثُمَّ لَتُسَْلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعيمِ

“Sonra o gün (kıyamet günü) her türlü nimetten mutlaka hesaba çekileceksiniz” buyurulmaktadır Bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: َ يَزُولُ قَدَمَا عِبْدٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتّى يُسْألَ عَنْ أرْبَعٍ: عَنْ عُمُرِهِ فِيمَا أفْنَاهُ،

“Ademoğluna kıyamet günü şunlar sorulmadıkça asla yerinden ayrılmaz:

Ömrünü nerede ve ne şekilde geçirdiğinden, İlmi ile ne yaptığından, Malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve Bedenini nerede yıprattığından”[15]

Üstat Necip Fazıl zamanı dizelerine şöyle aktarmıştır:

Nedir zaman, nedir; bir su mu, bir kuş mu?

Nedir zaman, nedir; iniş mi, yokuş mu?

“Bunu unutmayın ki zaman kimseyi beklemez. Dün artık mazi oldu. Yarın ise muamma, bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır.”[16]

Muhterem Müslümanlar

Birçok insan bilinçsizce zamanını boşa harcamaktadır. Bunun baş sebebi ise insanın zaman konusundaki bilgisizliğidir. Zamanın kullanım düzeni kişinin kendi denetimindedir ve bu da zamanın verimliliğini etkiler. İnsanın yarına bir garantisi olmadığını düşünürsek, sahip olunan en az şeyin zaman olduğunu anlayabiliriz.

İnsan, boşa harcadığı zamanları bir araya getirse, hayretler içerisinde zamanını nasıl boşa harcadığını anlar. Zaman konusunda insanın bilinçsizliğini İmam Şafii şöyle dile getirir: “Zamana kusur buluruz, oysa zaman konuşacak olsa utanırız.” Zamanı değerlendirmek ve kazanmak, meşgul görünmek değil; hedef ve amaçlarımızı, var oluş amacımız doğrultusunda gerçekleştirmek için zamanı kullanmaktır.

İnsan, zamanını boş yere ve anlamsız eğlence, kurgu ve dedikodular üzerine kurulu TV programlarıyla boşa harcamamalıdır

Kuran-ı Kerim’de boş ve faydasız olan her şeyden uzak durulması gerektiği şöyle anlatılır:

وَالَّذينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ

“Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.”[17]

Muhterem Müslümanlar

Zaman Yönetimi başlığında bir araştırma yazısında: Zaman kazanma konusunda en başarılı yöntemin şu esasa dayandığı yazıyordu:

1) Gereksiz yere zaman tüketen yararsız alışkanlıklarınızdan kurtulun.

2) Yapacağınız işi güç yollardan yapmayın basit yöntemler işi kolaylaştırır. (Örn: internet imkanını kullanmak)

3) Ve birden fazla işi bir arada yapmayı öğrenin.

•işlerinizi önem sırasına göre diziniz: Gereksiz işlere en az vakti ayırın

•erken kalkın

•mutlaka gününüzü planlayın (ve tabiki planınıza uyun)

•boşa giden veya gitmesi muhtemel olan zamanınızı iyi kullanın: Örneğin otobüs beklerken yolda yürürken elektirik su faturası sırasında beklerken (Malum hayatımızın büyük bir bölümü sıra beklemekle geçiyor ) geçen zamanınızı güzel bir şekilde değerlendirebilirsiniz. Öğrencilik yıllarımızda Hocamız bize “küçük küçük kağıtlara hadis-i şerifleri yazıp cebinize koyun. Yolda gelip giderken ezberleyin” diye nasihat ederdi.

•Sakın ertelemeyin:

Uzmanlar Zamanımızın Nasıl Harcandığına dair bir istatistik yapmışlar Bu istatistikte ortalama bir ömür temel alınmış yani yaklaşık 60 yıllık bir ömür göz önüne alınmış. Bakın nasıl bir sonuç çıkmış ortaya:

• Ayakkabı giyerken 8 gün

• Diş fırçalarken 3 ay

• Yemek yerken 4 yıl

• Trafik ışığı beklerken 1 ay

• Otobüs beklerken 5 ay

• Asansörde 3 ay

• Çalışırken (kazanç için) 9 yıl (tatillerimiz bol olduğu için)

• Tv seyrederken 10 yıl

• Uyurken 20 yıl

Hz . İsa (a.s) ın hikmetli sözleriyle sohbetimizi bitirelim şöyle buyuruyor Hz. İsa:

"Dünya üç gündür:

1) Dün: Geçmiştir elinde ondan bir şey yoktur.

2) Bugün: İçinde bulunduğun andır. Bunu ganimet bil değerlendir.

3) Yarın: Gelecektir; fakat yetişip yetişmeyeceğini bilmiyorsun..."