HİZMET EDERKEN AİLE İHMAL EDİLİRSE..

Beyler hizmete koşarken evlerini ihmal ediyorlar. Bu konuda ifrat ve tefrit nedir, sınır nedir?
Bizim kardeşlerimizin bir kısmı çok koşturur hakîkaten... Anadolu'ya gider, kasabaları gezer... Veyâhut toplantı olur; pazartesi gün toplantı, cuma günü toplantı, cumartesi gün toplantı, pazar toplantı... Evde hanım bekler, bey gelecek. Saat bir olur, iki olur; yok... "Hay Allah! Yine gelmedi..." Tabii bu bir kere olursa, iki kere olursa, haftada bir gün olursa, iki gün olursa; tamam... Ama, hanım beyi tanıyamayacak, bey çocuklarını tanıyamayacak, "Bunlar benim çocuklarım mıydı?" filân diyecek kadar çok olursa; tabii, o zaman hanım haklıdır.

Çünkü, hadis-i şerifte buyruluyor ki: "Senin üzerinde senin vücudunun hakkı var, senin eşinin hakkı var, senin Rabbinin hakkı var..." Rabbimizin hakkı sonsuz da, Efendimiz böyle söylüyor. Hakların taksimine müsaade etmiş Rabbimiz... Bedenine karşı vazifeleri olduğuna ve onunla ilgilenmesine müsaade etmiş... Hanımına karşı vazifeleri olduğuna ve onunla ilgilenmesi gerektiğine müsaade etmiş. Her hak sahibine hakkını ölçülü olarak vermeyi, Ebüd Derdâ RA'a Peygamber Efendimiz tavsiye ediyor, Selmânül Fârisî ile bu konuda aralarında olan tatlı ihtilâftan dolayı...

Selmânül Fârisî onun evine gittiği zaman gördü ki, Ebüd Derdâ RA dünyayı terketmiş, pejmürde... Hanım pejmürde, ev perişan... İbadetten başka bir şey yapmıyor. Uyku yok, durak yok, yemek yok, içmek yok, oruç var... Onun üzerine, ölçülü olmayı tavsiye etti Selmânül Fârisî... Ötekisi de şikâyet etti:

"--Yâ Rasûlallah! Selman benim eve misafir geldi ve beni alışmış olduğum mutad ibadetlerimden alıkoydu. Nafile orucumu bozdurttu, gece uyku uyutturdu bana..." dedi.

O zaman Peygamber Efendimiz, Selman'ı haklı buldu. "Selman haklıdır. Senin üzerinde ailenin hakkı var, çoluk çocuğunun hakkı var... Bedeninin de bir hakkı var; uyku uyuyacak, dinlenecek... Rabbine karşı ibadet borçları da var..." dedi. Her hakkı sahibine ölçülü olarak vermesini tavsiye etti.

Biz de bu ölçülerle bağlıyız. Ebüd Derdâ RA gibi, biz de görevlerimizi taksim etmeliyiz. Çoluk çocuğumuza karşı görevimiz var... Şu kitapları biz okumazsak kim okuyacak evde?.. Çocuğu yetiştirmemiz lâzım!.. Hanımı yetiştirmemiz lâzım!.. Hanımlar umumiyetle beyler kadar İslâmî bilgileri alabilmiş değillerdir. Camiye gidebilmiş, hutbeyi vaazı dinleyebilmiş değillerdir. Hanımlarımızı yetiştireceğiz, çocuklarımızı yetiştireceğiz.

Tabii, eş ve zevce olmak dolayısıyla o bize vefâkâr, bağlı ve fedâkâr, evimizin işlerini gören bir kimse olduğu için, onun da problemleri olabileceğini, rûhen sıkılacağını filân düşünerek çâreler arayacağız. Onların da gönlünü hoş etmeğe dikkat edeceğiz. Çünkü ailenin reisiyiz.

Sonra bir şey var: Toplantı yapıyoruz, vakıf toplantısı, bilmem ne toplantısı... Toplantının başlangıcı başlıyor da, freni yok, sonu yok... Saat oniki, yarım, bir, birbuçuk, iki... Bıraksan sabaha kadar devam edecek. Metodlu çalışmaya ve iş bitirmeye alışmalıyız.

Haftanın günlerini ayıralım. Hanımlar da, beylerin Allah rızâsı için hizmet yaptığını, müslümanlığa faydalı çalışma yaptığını bilerek müsterih olsunlar ve onlara destek olsunlar!.. "Hadi ben sabredeyim, sen de o hizmeti yap! Ben de sana kolaylık gösterdiğim için, sevabın bir kısmı da bana gelir." diye düşünmeleri uygun olur. Ölçüsü bu...