İLAHİ

Bazı hocaefendiler makamla ilâhi okumanın caiz olmadığını söylüyorlar; bu konuda bizi aydınlatır mısınız?
Peygamber (SAS) Efendimiz Medine-i Münevvere'ye gelirken, ahali onu ilâhilerle, "Taleal bedru aleynâ min seniyyetül vedâ" diyerek, damların üstünde defler çalarak, neşîdeler okuyarak karşıladılar. Bayramlarda da Peygamber Efendimiz'in hanesine gelen hatunların, neşe alâmeti olarak bizim ilâhi diyebileceğimiz şekillerde şeyleri okudukları rivayet ediliyor.

Hattâ bir keresinde Hazret-i Ömer geldiği zaman kaçıştıkları rivayetlerde zikrediliyor. Onlar Hazret-i Ömer'den korktukları için, gülüyor Peygamber Efendimiz... Hazret-i Ömer'in kızı, Peygamber Efendimiz'in zevcelerinden birisi aynı zamanda... O kayınpeder gibi rahat gelebiliyor. Ondan korkmalarına gülüyor ama, kendisi müsaade etmiş Peygamber Efendimiz...

Sevinçli zamandır. Söylenilen şeyler güzel şeyler olduktan sonra, uygun olur; mahzuru olmaz. Bütün eski büyüklerimizin, takvâsıyla tanınmış büyük hocaefendilerimizin, büyük erbâb-ı tarikatın ihtiyarı da bu yöndedir.

Evliyâullahtan meşhur kimselerin şiirleri vardır, divanları vardır. Divân-ı ilâhîleri, ilâhi divanları vardır. Bunların aşkın şevkin artması için, dinî duygunun kuvvetlenmesi için okunmasında mahzur yoktur.

Şiirin muhtevâsı güzel olanı memduhtur, içindeki şeyler güzel olan şiir güzeldir; içindeki şeyler kötü olan şiir kötüdür.

Onun için Peygamber Efendimiz'in özel şairleri vardır ki, düşman şairlerin kötüleyici şiirlerine karşılık, Peygamber Efendimiz'i onlar şiirleriyle korurlardı. Hassan ibn-i Sâbit, Ka'b ibn-i Mâlik el-Ensârî... filân gibi.Hattâ bir şaire de mübarek hırkasını verdiğini biliyoruz.

Arapların şiirleri bizim gibi düz okumaları çok azdır. Onlar şiirleri umumiyetle makamlı okurlardı. Onun için tâ eski zamanlardan beri, hem Peygamber Efendimiz'in zamanında hem bu zamana kadar, bu ilâhiler gibi olan, Mevlid gibi olan, Peygamber Efendimiz'in medhine dair, tevbeye istiğfara dair, zikrin faydasına dair veya buna benzer iyi konulardaki şiirler söylenir, okunur, dinlenir; bunun bir mahzuru yok!..

Bursalı İsmâil Hakkı Hazretleri, Üftâde Hazretleri... İlâhisi vardır, "Gecenin sülüsânı geçince, emr-i Hak ile kalk da teheccüd namazı kıl!" filân diye... Kendisi yazmış, bestelenmiş.

Aziz Mahmud-u Hüdâyî; büyük evliyâullahtan... Şemseddîn-i Sivâsî; büyük evliyâullahtan... Yunus Emre... Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî... Eşrefoğlu Rûmî; Kadiriyye meşâyihinin büyüklerinden, Eşrefiyye şûbesini kuran mübârek zât...

Ey Allah'ım beni senden ayırma!
Beni senin cemâlinden ayırma!..

Ne kadar güzel ilâhileri vardır. Bunların mahzuru olmadığında arifler ittifak etmişlerdir ve kullanmışlardır. Şimdiye kadar da hem şarkta, hem garbda, hem Mısır'da, hem Türkistan'da dinine en bağlı zâtlar bunları söyleyegelmişlerdir.

İslâm'da bir şeye müsaade varsa, o müsaadeyi tıkamak doğru değildir. Müsaade yoksa; olmayan bir şeyi olsun demek de bid'attir. Ama, Peygamber Efendimiz müsaade etmiş, Peygamber Efendimiz'in çevresinde böyle şeyler yapılagelmiş; sana ne oluyor?.. Sen ondan daha mı takvâ sahibisin?..