İslamda Ticaretin Yeri Ve Önemi

İslamda ticarete verilen önem.İslam açısından ticaretin önemi

Allah Teâlâ, Müslümanların dinde derin bilgi sahibi olmalarını öğütlemiştir. O, bu konuda şöyle buyurur: “Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grup dinî konularda geniş bilgi elde etmek ve halkını, savaştan döndüklerinde ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.” [1]

Bunun içindir ki günlük hayatı ve ibadeti ile ilgili olarak gerekli dinî bilgileri edinmesi her Müslüman’a farzdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyurur: “İlim tahsili için çaba göstermek her Müslüman’a farzdır.” [2]

Bu hadis-i şerif ileride de belirtileceği üzere, en azından ‘hasen’ derecesindedir. İslâm bilginleri “ilimden gerekli olan” ifadesiyle, ibadet ve muamelelerin kendisiyle sahih olan miktarının kastedildiğini söylemişlerdir. Dolayısıyla bir Müslümanın namaz, oruç, zekât, hac vb. ibadetleri sahih bir şekilde eda edebilme yöntemlerini bilmesi gerekli olduğu gibi, aynı şekilde herhangi bir işle meşgul olan kişi de o işin olmazsa olmaz temel bilgilerinden haberdâr olmalıdır. Müslüman iş adamının alış veriş ve finansman meseleleriyle ilgi kuralları çok iyi bilmesi gerekir ki faiz ve benzeri haramlardan korunabilsin.

Âlimlerimiz dinî ilimleri üç kısma ayırmışlardır: Birincisi, farz-ı ayn olan ilimlerdir. Farz-ı ayn ilimden maksat; İslâm dini ile şereflenmiş her Müslümanın bilmesi gerekli olup habersiz kalması kabul edilmeyen bilgilerdir. Bunun en alt sınırı ibadet ve muamelelerin sahih şekilde yerine getirilmesine yetecek bilgidir. Dolayısıyla bir Müslüman abdest, namaz, oruç ve zengin ise, zekâtla ve gücü yetiyorsa hacla ilgili temel hükümleri bilmelidir. Aynı şekilde hayatta ihtiyaç duyduğu muamelelerle ilgili hükümleri de öğrenmelidir. Örneğin, bir kişi döviz ticareti yapıyorsa, o kişinin İslâm fıkhındaki bu konuyla ilgili hükümleri öğrenmesi gerekir. Bu konu, onun aynen ibadet ve diğer muamelelerden öğrenmesi gerekenler kapsamındadır.

Büyük İslâm âlimi Nevevî şöyle der: Farz-ı ayn bilgi; namaz ve oruç gibi mükellefin üzerine farz olan ve ancak kendisiyle eda edilebilen şeyin bilgisidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in buyurduğu, “İlim tahsili için çaba göstermek her Müslümana farzdır ” şeklindeki hadis bu anlamdadır. Bu hadisin Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından buyurulduğu konusunda farklı görüşler varsa da, manası sahihtir. [3]

Hadisteki ilimden maksat, genel anlamda bütün ilimler olmayıp yalnızca farz-ı ayn olan ilimdir.

Kulun dinini doğru şekilde yaşaması, amellerini Allah (c.c.) için samimî şekilde yapması ve bir kul olarak Allah (c.c.) ile olan ilişkilerinde muhtaç olduğu şeyleri öğrenmesi İslâm’ın farzlarındandır. Mükellef her Müslüman erkek ve hanıma, itikadî konulardaki bilgilerden sonra abdest, gusül, namaz, oruç, (eğer zenginse) zekât ve (eğer gücü yetiyorsa) hacla ilgili bilgileri öğrenmesi gerekir. Tüccar ise, şüpheli ve mekruh şeylerden kaçınması için alış veriş ve diğer muamelelerle ilgili hükümleri öğrenmelidir. Sanatkârlar ve bir işle meşgul olan her Müslüman, haramlardan kaçınabilmesi için mesleği ile ilgili dini bilgileri öğrenmelidir. [4]

İkincisi farz-ı kifâye olan ilimlerdir. Müslüman bir grubun yerine getirmesiyle tamamlanan ve günah olma bakımından başkalarının üzerinden düşen şeye farz-ı kifâye denir. Nevevî farz-ı kifâyeyi şöyle tarif etmiştir: ‘İnsanların dinlerini yaşayabilmeleri için, Kur’an-ı Kerim ve hadisleri ezberleme ve bu iki şeyle ilgili ilimler, usul-i fıkıh ve fıkıh, Arapça’nın gramer ve edebî yönü, hadis usulü, icma ve hilâf gibi dinî ilimleri elde etmektir. Dinî olmayan fakat Tıp ve Matematik gibi dünya hayatı için gerekli olan bilimleri öğrenmek de farz-ı kifâyedir. [5]

Üçüncüsü nafile ilimlerdir: Dinî ilimlerde derin bilgi sahibi olmak gibi.

Bütün bunlardan, Müslüman iş adamlarının ticaretle ilgili dinî bilgileri öğrenmelerinin farz-ı ayn olduğu sonucu çıkmaktadır. Çünkü ticarî işlemlerin sağlıklı olması bu konuların bilinmesine bağlıdır. Nevevi’ye göre, dinî ilimler üç kısma ayrılır: Birincisi farz-ı ayn’dır. Mükellefin üzerine vacip olan şeyi, ancak o bilgiyle yapabildiği şeydir. Alış veriş, nikâh ve benzeri şeylere gelince, aslında bunların öğrenilmesi farz değildir. Bir kısım İslâm bilginleri ‘herhangi bir işe yönelen kişinin o işin yöntem ve şartlarını öğrenmesinin farz olduğunu’ söylemişlerdir. Bir görüşe göre ise ‘öğrenmesi farz’ değil de ‘öğrenmeden o işe yönelmesi haramdır’ ki bu ifade daha doğrudur. [6]

Gazzalî şöyle der: Ticaretle uğraşan her Müslüman bu alanla ilgili dinî konuları öğrenmelidir. Çünkü ilim için çaba göstermek her Müslümana farzdır. O farz olan miktar da kişinin muhtaç olduğu şeylerin bilgisidir. Tüccar ise, mesleği ile ilgili bilgileri öğrenmekle yükümlüdür. Çünkü bu bilgi sayesinde işlemleri bozan şeylerden haberdar olup sakınır. Bazı sorun oluşturan ayrıntıların sebebini bilir ve uzmanına sorar. Sorunun kaynağını genel hatlarıyla da olsa bilmediği durumlarda ise, ne zaman duraksayıp ne zaman uzmanına soracağını bilemez.

‘Ben ticaretle ilgili konuları önceden öğrenmeyi gerekli görmüyorum. Ben işimi yapar, ticaretime devam ederim. Bir sorunla karşılaşırsam o zaman gider uzmanına sorarım’ diyen kişinin bu görüşü doğru karşılanamaz. Ona şöyle denilmelidir: Sen bu anlayışınla fasit uygulamaları mübah ve sahih sanıp devam edebilirsin. Zira mesleğinle ilgili olarak genel anlamda dahi olsa bir bilgiye sahip olmadığında, hangi olayın dinen sorunlu olduğunu nereden bilip de uzmanına soracaksın? Dolayısıyla mübahla sakıncalı olan, açık ve net olanla girift olan konuları birbirinden ayırabilmek için, az da olsa ticaretin dini boyutu hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. İşte bu anlayışından dolayı Hz. Ömer (r.a.) çarşı pazarda dolaşır, bazı tüccarları sopayla uyararak şöyle derdi: ‘Çarşımızda ancak ticaret konusunda bilgi sahibi olanlar alış veriş yapabilirler. Aksi halde kişi istese de istemese de faize girer.’ [7]

Bir İslâm âlimi de şöyle der: Allah (c.c.)’ın kitabı ve Elçisi’nin sünnetinde, dinde bilgi sahibi olmak emredilmiştir. Bu emir, dinin her hangi bir alanını değil tümünü kapsar. Umumî deliller göstermektedir ki bu emir, işadamlarının ticaret konusunda bilgi sahibi olmalarını da içerir. Şüphesiz dinde öğrenilmesi gereken konular kişiden kişiye değişir. Örneğin, sürekli alış verişle uğraşan bir tüccar, bu alanla ilgili bilgilere, hayatında bu işlere çok az başvurandan daha fazla muhtaçtır. [8]

İbn Abidin’e göre ise, itikad ve mirasla ilgili konuların bilinmesinin farz olduğu konusunda şüphe yoktur. Çünkü işlemin sahihliği bu bilgiye bağlıdır. Helal ve haram ilmi de öyledir. Alış veriş, evlilik ve boşanma gibi konulara gelince bu işlerle meşgul olmak isteyen kişiler için de aynı hüküm geçerlidir. [9]

İslâm Fıkhı Ansiklopedisi’nde şöyle denilir: Fıkıh öğrenmek, abdest, namaz ve oruç gibi ancak kendisiyle eda edilebilen ibadetlerde olduğu gibi, bazı durumlarda mükellefe farzdır. Bir kısım İslâm bilgini Hz. Peygamber (s.a.v.)’den rivayet edilen “İlim tahsili için çaba göstermek her Müslümana farzdır” hadisini bu şekilde yorumlamıştır. Alım satım, nikâh vb. konuları herkesin bilmesi vacip olmasa da bu işlerle uğraşanların şüpheli şeyler ve mekruhlardan kaçınmak için bu konularda bilgi sahibi olmaları vaciptir. Aynı şekilde her sanat erbabı ve her bir meslek mensubunun haramlardan korunmak için meşgul olduğu alanla ilgili dinî konuları öğrenmesi farzdır.

Müslüman iş adamı alış veriş, faiz ve benzeri temel konular hakkında bilgi sahibi olmalı ki günahlardan korunabilsin. Bu bilgilenme ticarete atılmadan önce olmalı. Çünkü bilgi rehber, iş ise ona tabidir. Özellikle pazarlarda alış veriş yapan birçok tüccar ve satıcı, alım satımla ilgili hükümlerin çoğundan habersizdir.

Hz.Ömer (r.a.) tüccara alış veriş konusunda bilgi sahibi olmalarını emrederdi. Hz. Ömer (r.a.)’in şöyle dediği nakledilir:
‘Dini konularda bilgisi olmayan bizim pazarımızda ticaret yapmasın.’ Başka bir rivayette de Hz. Ömer (r.a.)’in şöyle dediği bildirilir: ‘Dini konularda bilgisi olmayan bizim pazarımızda ticaret yapmasın. Aksi halde istese de istemese de harama düşer.’ [10]

Hz. Ömer (r.a.)’in, alış verişle ilgili konularda bilgisiz kişilerin pazarda alış veriş yaptıklarına rastladığında onları cezalandırdığı rivayet edilir. Hz. Ömer (r.a.)’den nakledilen bu rivayetlerle ilgili olarak şöyle bir yorum yapılmıştır:
Hz. Ömer (r.a.) öyle yapardı ki, kişi neyi yapıp neden kaçınacağını, helal olanla haram olan şeyi bilsin. İnsanların alış verişlerini batıl ve yalan şeylerle ifsat etmesin. Müşterilerin bilmediği yöntemlerle faizcilik yapmasın. Özetle ticaret, Müslümanın da gayr-i müslimin de tatmin olduğu dürüst, samimi ve tümüyle İslâm’a uygun bir ticaret olmalı. Aldatma ve kandırmadan kaçınılmalı.

İlim meclisleri, helal, haram, alış veriş, nikâh, talak, hac vb. konuların öğrenildiği ortamlardır. İbn Nüceym der ki: ‘Eskiden tüccarlar yolculuğa çıktıklarında danışmanlık yapmak üzere yanlarında fakihleri de götürürlerdi. Havârizm fukahasına göre tacirin güvenilir bir fakih derecesinde bilgi sahibi olması şarttır.’ [11]



[1] Tevbe sûresi, 9/122.
[2] Mu’cemu’l-Evsat, Taberani.
[3] Kitabu’l-Mecmu, Nevevî.
[4] Reddu’l-Muhtar Haşiyesi, İbn Abidin.
[5] Kitabu’l-Mecmu, Nevevî, 1/26.
[6] A.g.e. 1/24.
[7] İhya, Gazali.
[8] Veblu’l-Gamam, Şevkâni.
[9] Haşiye, İbn Abidin, 1/42.
[10] Tirmizi, Salat, 352.
[11] Bahru’r-Raik, İbn Nuceym, 5/398.