Mucize Nedir? Nasıl Meydana Gelir?

Mucize nedir?Mucize kimden sadır olur?Mucize nasıl meydana gelir?
Sözlükte “insanı aciz bırakan, olağan üstü, garip tuhaf şey” manalarına gelen mucize, terim olarak “yüce Allah’ın, peygamberlik iddiasında bulunan peygamberini doğrulamak desteklemek için yarattığı, insanların aynısını getirmekten aciz kaldığı olağanüstü olay” diye tanımlanır. Mucizenin önemi, pozitif bilimlerle açıklanamaz. Aksi durumda mucize olmaktan çıkar olağan bir şey olurdu.

Mucize, peygamber olan kişinin, akılların alamayacağı olayı Allah’ın kudreti ile göstermeyi başarmasıdır. Kur’an’da mucize yerine ayet, beyyine burhan kavramları kullanılır.

Bir Olayın Mucize Olabilmesinin Şartları
İslam dininde Bir peygamberin peygamberliğini ispat, ancak hiç şüphe taşımayan kesin bir delille mümkün olabilir. Bu kesin delil de, ya onun gösterdiği mucizeyi duyu organıyla gözlemek, yahut kesin bilgi ifade eden mütevatir bir haberle o mucizeden haberdar olmaktır. Bu deliller ancak Hazreti Peygamber için geçerlidir. Hazreti Peygamber’in ise başta Kur’an mucizesi olmak üzere pek çok mucizesi bize tevatür yoluyla ulaşmıştır.

Bir olayın mûcize sayılabilmesi için şu özellikleri taşıması gerekir:
1. Mucize gerçekte Allah’ın işidir. “Peygamberin mucizesi” denilmesi, mucizenin onun aracılığıyla olması ve onun doğruluğunu göstermesi sebebiyledir.
2. Mucize peygamberlerde meydana gelir. Peygamber olmayan birinin gösterdiği olağan üstü duruma mucize denilemez.
3. Mucize tabiat kanunlarına aykırı olaydır.
4. Mucize, peygamberlik iddiasıyla birlikte bulunur. Peygamberlik iddiasından önce sonra olmaz.
5. Mucize, peygamberin isteğine uygun olur. “Dağı yerinden kaldıracağım” diyen birisinin denizi yarması mucize sayılmaz.
Keramete karşı çıkan âlimler, kerâmet mümkün olduğu takdirde mucizeyle karışacağı ve harikulâdelikler gösteren kimsenin peygamberlik iddiasında bulunabileceği noktasından hareketle kerâmete karşı çıkmışlardır. Peygamberler döneminde, peygamber olmayan kimselerin gösterdikleri harikuladelikleri anlatan nassları yorumlarken de, bu harikulâdeliklerin haddizatında o dönemde yaşayan peygamberlerin birer mucizesi olduklarını ve peygamberlerin ölümünden sonra artık bu tür harikulâdeliklerin cereyan etmedığını ileri sürerler (Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Ibn Hazm, el-Fisal fi'l-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, V, 9-11)
Kerâmeti kabul edenler ise, kerâmet ile mucize arasında birtakım farkların bulunduğunu, bunları biribirine karıştırmanın mümkün olmadığını söylerler. Aralarındaki farklar ise, özet olarak şöyledir:
a- Mucize, peygamberin peygamberliğini ispat ettiğinden yapılması gerekli olduğu halde kerâmette aslolan gizlenmesi ve açığa vurulmamasıdır (Kuşeyri, er-Risâletü'l-Kuşeyri) ye, Mısır (t.y.), II, 660).
b- Peygamber, mu'cizesini mu'cize olarak takdim eder ve ona kesin olarak inanmak gerekir. Veli ise, gösterdiği harikulâdeliğin kerâmet olduğunu iddia edemeyeceği gibi başkası da kesin olarak ‚bu kerâmettir' diyemez. Zira bu meydana gelen harikulâdelik bir aldatmaca olabilir (Kuşeyri, a.g.e., II, 661)
c- Mu'cize kerâmet için asıl, kerâmet ise mu'cizenin bir fer'idir. Kişinin eli üzere kerâmetin zuhur etmesi, o kişinin peygambere ittibâının bereketiyledir. Böylece kerâmetler, aslında peygamberlerin mucizelerine dahildirler (Ibn Teymiyye, el-Furkan beyne Evliyai'r-Rahmân ve Evliyâi'ş-Şeytan, Beyrut 1390 h. s. 124).
Bu sebepledir ki kerâmet, ancak şerîata bağlı kimselerden sadır olur. Şerîata bağlı olmayan kimselerin gösterdiği harikulâdelikler kerâmet değildir. Ayrıca kerâmetin kendisi, mubah olan şeyler cinsinden olmalıdır. Kerâmette şerîatın emirlerine muhalif unsurlar bulunamaz.
Kerâmet, ilmin yollarından sayılmaz ve başkalarına delil olamaz. Hele onu, kişinin masumiyetine ve söylediği herşeyin doğruluğuna yormak, İslam'ın prensipleriyle taban tabana zıttır (Ibn Teymiyyle, a.g.e., s. 48-49)