İslamiyet'ten Önce Arabstan'ın Durumu

İslamiyet gelmeden önce araplar ne durumdaydı?İslamiyetten önce araplar hangi din üzere yaşadılar?
Arap ayarım adası Asya’nın güneyinde yer alan Kızıldeniz, Basra körfezi, Umman Denizi, Hint Okyanusu, Suriye ve Filistin ile çevrili büyük bir kısmı çölden oluşan yarım adadır.
İslamiyet’ten önce Arap yarımadasında Himyeri, Main, Nebat, Sebe, Tedmür, Gassani ve Hire ismiyle bir çok bağımsız devletler kurulmuştur. Arapların kabileler halinde yaşaması, Arap yarımadasında kurulan devletlerin askeri açıdan güçsüz olması ve bölgede bulunan hakların farklı inanç ve inanış biçimlerinde olmasından dolayı bölgede kurulan devletlerin hiç biri Arap yarımadasında siyasal birliği sağlayamamıştır.

Arap yarımadasının en önemli şehirlerinden birisi Mekke şehridir. Mekke, şehrin ileri gelenleri tarafından yönetilmiştir. Mekke’nin yönetimi ile ilgili konular Darün Nevde adı verilen bir mecliste görüşülerek, kararların alınması sağlanmıştır.

Halkın çoğunluğu putlara tapmıştır. Mekke'de İslamiyet’ten öncede Araplar için kutsal sayılan Kâbe’nin içinde, her kabileye ait putlar bulunmaktadır. Arapların kurdukları panayırlar, spor etkinlikleri vb. eğlence faaliyetleri ile Mekke toprakları dönemin önemli din ve ticaret merkezi olmuştur.

İslamiyet’ten önce Arap yarımadasında inanç birliği olmamıştır. Arap halkı arasında sayıca az da olsa Hristiyanlık, Musevilik ve Hz. İbrahim’in dini gibi tek tanrı olduğuna inanan dinlerde mevcut olmuştur.

Araplar yaşadıkları hayat tarzlarına göre bedeviler ve medeniler olmak üzere iki gruba ayrılmışlardır. Arapların büyük bir kısmı bedevi yani göçebedirler. Hayvancılık ve basit el sanatlarıyla uğraşmışlardır. Yerleşik hayatı yaşayan medeniler ise tarım ve ticaret ile meşgul olmuşlardır.

Arap toplumunda kişiler farklı haklara sahip olmuşlardır. Ekonomik durumun ön planda tutulduğu bu yaşayış tarzında, erkeğin egemen olduğu ve neredeyse kadının hiçbir söz hakkı olmadığı, kölelik vb. çağ dışı ayrımların olduğu bir dönem yaşanmıştır.

Arapların büyük bir bölümü kabileler haline yaşamışlardır. Asabiye ismi verilen bu düzende, kavimlerde yaşayan insanlar kayıtsız şartsız kavmine sahip çıkmak zorunda kalmışlardır. Kabileden birine yapılan bir saldırı tüm kabileye yapılmış anlamına geldiğinden kabileler arasında sık sık savaşlar meydana gelmiştir.

İslamiyet’ten önceki Araplar kafiyeli şiir edebiyatında ilerlemişlerdir. Güzel konuşanlar ve şairler toplumda itibar görmüşlerdir. Mekke şehrinde çoğu zaman şiir yarışmaları yapılmış ve en güzel şiirler Kabe’nin duvarına asılmıştır.