Haram Ve Helal kazanca Dikkat Etmenin Önemi

Haram kazancın getirdiği zararlar ve helal kazancın önemi.helal ve haram kazancın kazandırdıkları ve kaybettirdikleri.
Cenabı Hak biz kullarını yaratmış ve bu yaratılışın devam edebilmesi içinde bize her türlü rızık ihsan etmiştir.Ancak mevlanın lütfu olan rızkımızıda helalinden kazanmayı emretmiş haramdan men etmiştir.
Rabbimiz (C.C.) bizi dinimize, bedenimize ve edebimize zarar verecek her türlü işlerdende nehyetmiştir. Yasaklanan bu işlerde dünyamız ve ahiretimiz için bir takım zararlar bulunmaktadır. Bunlar açıklanmış olsun veya olmasın, bizim aklımız kavrasın veya anlamamış olsun, bir fark yoktur. Yapılması, kullanılması, yiyip içilmesi “Şer-i Şerifle” kat’i bir delil ile men edilmiş olan herhangi bir şeye “HARAM” denilir. Bu yasaklara, dinimizce “GÜNAH” adı verilmiştir. Günah, Allah’a (C.C.) isyan olması bakımından ele alınacak olursa, büyük bir suçtur. Fakat günahlar, kendi aralarında küçük ve büyük olmak üzere bir tasnife tabi tutulmuştur.

Allah (C.C.) Sure-i Nisa 31. Ayet-i celile’de: “Eğer siz yasak edildiğiniz günahların büyüklerinden sakınırsanız, sizin diğer kabahatlerinizi örteriz ve sizi iyi bir gidişata sokarız” buyurulmaktadır.

Şer’an caiz görülen herhangi bir şeydir ki, yapılmasından, istimal edilmesinden dolayı itap lazım gelmez, buna “HELAL” denir. Helalin her türlü şaibeden beri, saf, temiz kısmına “tıyb” veya “tayyib” denir. Dinimiz helal ve haram konularını bütün inceliklerine varıncaya kadar anlatmış ve insanlara huzur ve emniyetin yolunu göstermiştir. Aslında haram kılına hususlar, her bakımından insanların zararına olduğu ve insan haysiyetini tahrib ettiği içindir. Yoksa insanların ve insanlığın maddi ve manevi bakımından faydasına olan hiçbir husus, dinimizce haram kılınmış değildir. İnsanın imanın gerçek zevkine varabilmesi için, şu dört haslete sahip olması lazımdır. “Farzları, sünnetleriyle birlikte eda etmek, şüphelilerden çekinerek helal yemek, gizli ve açık her türlü haramlardan uzak kalmak, ölüm gelinceye kadar bu durumunu devam ettirmek.”

Peygamber Efendimiz (S.A.V.): “Helal bellidir, haram da bellidir. Bu ikisinin arasında, çok kimselerin bilmediği şüpheli şeyler de vardır. Bir kimse bu şüpheli şeylerden korunursa, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli iş işleyenler harama düşerler. DİKKAT EDİNİZ! Her hükümdarın bir korusu vardır. Uyanık olunuz! Allah’ın (C.C.) korusu da haram kıldığı şeylerdir” buyurdular.

Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdular: “Kur’an-ı Kerim yedi harf üzerine nazil oldu. Yedi şey bildirmektedir. Zecr, emir, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misaller. Bunlardan helali helal biliniz! Haramı haram biliniz! Emredilenleri yapınız. Yasak edilenlerden sakınınız! Misal ve kıssa olanlardan ibret alınız. Muhkem olanlara uyunuz! Müteşabih olanlara inanınız. “Bunlara inandık. Hepsini Rabbimiz bildirmiştir” deyiniz. Bu ümmetin alimleri iki türlü olacaktır: Birincileri ilimleri ile insanlara faydalı olacaktır. Onlardan bir karşılık beklemeyeceklerdir. Böyle olan insana, denizdeki balıklar ve yeryüzündeki hayvanlar ve havadaki kuşlar dua edeceklerdir. İlmi başkalarına faydalı olmayan, ilmini dünyalık ele geçirmek için kullananlara, kıyamette Cehennem ateşinden yular vurulacaktır. Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar ve ilmin azalması alimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları, kendi görüşleri ile fetva vererek fitne çıkarırlar. İnsanları doğru yoldan saptırırlar.”

Mal mü’minin yardımcısıdır; çalışıp helal kazanmalıdır. Resulullah (S.A.V.) “Elinin emeği, alnının teri ile ye. Dinini satıp yeme! Helala harama dikkat ederek çalışıp kazanan kimseyi Allahu Teala (C.C.) sever. Bir zaman gelecek ki, insanlar yalnız malın, paranın gelemsini düşünecek, helal mi haram mı diye düşünmeyecekler” buyurdular.

O halde bir Müslüman, her aldığını helal mi haram mı diye düşünmeli, haram ise almamalıdır. Aldığı şeyde hakkı olanlara vermeyi, fakirlere, gariplere yardım etmeyi düşünmelidir. Çünkü insanların iyisi, insanlara iyilik edendir.

Allah ( C.C.) El- Müminun Suresi, 51. ayet-i celilede “Helal şeylerden yiyiniz ve Salih amel işleyiniz” buyurmuşlardır. Bu ayet-i celileye göre, Salih amel yapmaktan evvel, helalden yenmesi emredilmiştir. Zaten Salih amelden gaye, helalden yemektir.

Hz. Ömer (R.A.) buyurur: “Helal kazanmaktan elinizi çekmeyiniz ve “Allahu Teala (C.C.) rızkımızı versin” demeyiniz. Allahu Teala (C.C.) gökten altın ve gümüş göndermez. Hz. Lokman (A.S.) oğluna vasiyet etti ve dedi ki: “Helal kazanmaktan el çekme. Fakir ve insanlara muhtaç olan kimsenin dini az, aklı zayıf ve mürüvveti yok olur. İnsanlar ona hakaret gözü ile bakarlar.”

Hz. Ömer (R.A.) buyurur: “Çarşıda, çoluk çocuğum için helal kazanarak hazırlanırken, ölümün bana gelmesini istemekten daha çok ölümü istediğim yer yoktur.”

Hz. Ali (K.V.) diyor ki: Resulullah (S.A.V.): “Yediğiniz şeylerin en temizi, kendi kazancınızdan olandır. Helal rızık kazanmak için yorulup da yatanlar, günahları afv ve mağfiret edilmiş olduğu halde uykuya varırlar” buyurmuşlardır.

Abdullah Bin Abbas (R.A.) diyor ki: “Bir mü’min için helalinden kazanmak, bir dağı diğer bir dağın yanına götürmekten daha güçtür.”
Ebu Ali En-Nücevrani (R.A.) bir gömlek satın alıp giymişti. Bir şahıs ona, “Bu elbiseyi ben satın almıştım. İçinde şüpheli bir dirhem var idi.”dedi. bunun üzerine o avret yerlerini örtecek derinlikteki suyun içine girmiş, üzerindeki gömleği çıkarıp atmış ve “Sudan çıkabilmem için bana bir gömlek tasadduk edecek yok mu?”diye seslenmiş, kendisine bir gömlek atmışlar da sudan çıkmış.

İbrahim Edhem (K.S.) ‘i gördüler ki, sırtında bir yığın odun götürüyor. “Niçin bu kadar sıkıntı çekiyorsun? Kardeşlerin seni hiçbir şeyde muhtaç bırakmıyor.” dediler. İbrahim Edhem (R.A.): “Öyle söylemeyin; çünkü Resulullah (S.A.V.): “Helal kazanmak için sıkıntı çekenlere Cennet vacib olur.” buyurdular.”
Yahya Bin Muaz (R.A.) şöyle buyurdu: “Taat bir hazinedir, anahtarı dua, anahtarın dişleri ise helal lokmadır.”

Sehl (K.S.) şöyle diyor: “Haram lokma yiyenin azaları isyan eder, yediği helal olan kimsenin de azaları kendisine itaat eder ve hayırlı işleri yapmaya muvaffak olur.”

Seleften bazıları şöyle diyor: İnsanoğlunun helalinden yediği ilk lokma sayesinde geçmiş günahları bağışlanır. Helal nafaka te’mini için yorulan kimsenin günahları, güzün dökülen ağaç yaprakları gibi dökülür.

Mutasavvıflardan İbrahim Bin Edhem (K.S.) şöyle buyurur: “Kemale erenler, ancak midelerine gireni kontrol etmekle kemale erebilmişlerdir.”Bu zat bir gün bir hurmacıya gidip, hurma satın aldı, hurma satın aldı. Hurmacı istenilen hurmayı teraziye koyup tarttıktan sonra, İbrahim Edhem bilmeyerek kendisinin sandığı bir hurmayı; kendi hurmaları arasına karıştırarak yedi. Bu yüzden kırk gün kıldığı namazlardan zevk almamıştı. Bunun sebebini düşünerek rahat ve huzuru kaçtığı için, Kudüs’e gidip, kırklar meclisine katıldı. Fakat aralarına girip sohbetlerinden faydalanmak istediğinde, kendisini kabul etmeyip, ona şöyle demişlerdi. “Sen hurmacının bir tek hurmasını yanlışlıkla alıp yediğin için kırk gündür ibadetlerinden hiçbir zevk alamıyorsun; ancak bu hakkı sahibine iade ettiğin taktirde, aramıza katılabilirsin. Bunun üzerine İbrahim Edhem Hazretleri, Medine’ye dönüp doğru hurma ağacının yanına gitti. Kendisine yanlışlıkla, haksız yere yediği tek hurmanın bedelini ödedi. Ve onunla böyle helalleşti. Ancak bundan sonra ibadet ve taatlerinde de eskiden olduğu gibi zevk ve huzura kavuştu.

Sehl Bin Tüsteri (R.A.) diyor ki: “İnsanların mübtela olduğu bela ve musibetlerden en büyüğü, ne dünya nede ahiret işiyle meşgul olmayıp, boş oturmaktır; fakat pek çok kimseler bunu bilmez.”

İmam-ı A’zam Ebu Hanife (R.A.) şöyle buyurur: “Kazanç temin etmek helaldir ve helalden mal toplamak helaldir. Haramdan mal elde etmek haramdır.”

Süfyan-ı Servi (R.A.) diyordu ki: “Kişinin dindarlığı ekmeğinin helalliği nisbetindedir. Şu zamanda sofralarında helal ekmek bulunduran aileler cidden çok azalmıştır.”

Helalin ve haramın dereceleri aynı değildir. Mesela: Birinin malını fasidden gönül rızası ile almak haramdır. Fakat zorla gasb etmek daha haramdır. Yetimden ve fakirden almak ise, daha şiddetli haramdır. Faiz ile satın almak hepsinden ziyade haramdı. Haramlık bakımından hepsi haramdır. Haramın şiddeti ne kadar fazla ise, cezası da o kadar çok olur, af olmak ihtimali de o kadar az olur.

Fudayl Bin İyad (R.A.) diyor ki: “Sakın, şüpheli bir şeyle Mekke yoluna koyulalım demeyiniz! Biliniz ki, haram veya şüpheli şeylerden bir dirhemin altıda biri kadar bir hakkı sahibine iade etmek, içinde şüpheli kazanç bulunan malla yapılacak beş yüz hacdan, Allah (C.C.) yanında daha kıymetlidir.”

Yezid Bin Düreyc (R.A.), babası vefat ettiği zaman, geride bıraktığı çok miktardaki mala varis olmayı reddetmiştir. Bu hususta, o “Ben babamın kazancından şüphe ediyorum; çünkü babam, vali ve ümera takımı ile alış-veriş ederdi.” diyor. Muhammed Bin Şakiyk (R.A.) şöyle anlatıyor: “Bir çarşıya gidip annem için bir karpuz aldım, getirdim. Annem kendisi için aldığım karpuzu beğenmedi. Ben de ona dedim ki: “Anneciğim, sen kime kızıyorsun? Karpuzu satana mı, alana mı, yoksa yaratana mı? Yemin ederim ki, onu yaratan, yaratıcıların en güzelidir! Onu alan ile satan, senin için ezelden ayrılmış olanı veriyorlar.” Bu sözlerimi dinleyen annem, halinden tevbe ve istiğfar etti.”

Süfyan-ı Servi (R.A.) çağrıldığı düğünlere gittiği zaman, beraberinde ekmek de götürür ve ondan yerdi. Düğün sahibi ona: “Efendimiz, bizim ekmekten yemeyecek misiniz?” dediğinde, şu karşılığı verirdi: “Siz, ekmeğinizi nereden kazandığımı bilirim. Herkes, nerede kazanıldığı kendince malum olan şeyden yer.”

Adamın biri Süfyan-ı Sevri’ye: “Efendim, namazda birinci safta bulunmanın faziletini bize anlatır mısınız?” demiş. O şu karşılığı vermiştir: “Kardeşim sen, ekmeğini nereden kazanıyorsun? Ona bak! Sen helalinden gıdalan da, namazını hangi safta dilersen orada kıl’ bu hususta sana bir güçlük yoktur.”

Ey Kardeş! Şu zamanda sen, yiyeceğini nereden kazandığına dikkat et! Ve iyice açlığa katlanmasını bil! Zalim ve vurguncu kimselerin sofrasından bir şey yeme, aksi halde dinini telef etmiş olursun. Arkanda cübbe, başında sarıl olması, seni helak olmaktan kurtaramaz.

Ey Kardeş! Kendi haline bir bak! Bir de zamanımızın bazı dindar geçinenlerinin sözlerini düşün. Bunlar haram ve şüpheli şeyleri yemekten sakınmıyorlar; kıymeti yüksek elbiseler giyiyorlar; dillerinde en çok dolaşan söz ise: “ Allah ( C.C.) lütuf ve fadlı geniştir.” Cümlesi oluyor. Onlar, haramları yemekle beraber, makamlarının noksanlaşmayacağını sanıyorlar.

Ey Kardeş! Aklını başına al. Eğer nefsine söz geçirebiliyorsan, onunla münakaşa ve mücadele et. Halini iyileştir. Islah et!”

Ashab’dan İyaz Bin Hımar (R.A.) Resul-i Ekrem (S.A.V.)’nin şu sözlerini nakletmiştir: “Cennet ehli üç sınıftır: Adil ve başarılı hükümdar; hısım ve akrabasına ve Müslümanlara karşı yumuşak kalbli ve şefkatli olanlar; ailesi kalabalık olduğu halde harama el uzatmayan. Haramdan uzak kalmaya çalışanlardır.” (Riyazüs Salihin)

Bunlardan anlıyoruz ki, hak etmediğimiz bir kazanç, bizim için helal değildir. Öyleyse ticarette (alış-verişte) asla doğruluktan şaşmamalıyız. Helal olmayan kazanç yollarının başında, hırsızlık, kaçakçılık, dolandırıcılık, karaborsacılık, hileli işler gibi kötü fiilleri görmekteyiz.

Tüccarın haram mal kazanmaktan çok sakınması lazımdır. Çünkü bir kimse helalden kazanmadığı bir şeyi yemek isteyip, “Bismillah” deyince, şeytan, kendisine: “Sen bunu yerken ben de seninle beraber yiyeceğim; ben senin ortağınım” der. Şeytan haramdan kazananın ortağıdır. Nitekim Allah (C.C.) El- İsra Suresi 64. ayet-i kerimede: “(Haram kazandırmakla) mallarına, (zina yaptırmakla) evladlarına ortak ol; onlara (yalan yere) vaadlerde bulun; fakat şeytan, onlara yalnız bir aldanış vaad eder.” buyurmuşlardır.

İbni Mes’ud (R.A.)’den bildiriliyor. “Resulullah (S.A.V.) : “Bir kimse haramdan kazanıp, bu mal ve paradan sadaka verir, harcar, masraf eder v evindekilerine yedirirse veya kendinden sonrakilere bırakırsa; bu bıraktığı şey, kendisini Cehenneme sokacak azığı olur. Haramdan sakınan kimse, ancak kendisinin etine ve kanına şefkat ve merhameti olan kimsedir. Mü’min olan, haramdan ve haram işleyenlerden sakınsın, uzak dursun, haram işleyenlerle bir arada bulunmasın, arkadaşlık yapmasın, haram ile elde edilen şeyi yemesin, hiç kimseyi harama sevk etmesin, bir kimsenin haram işlemesine yol göstermekle ona ortak olmasın! Din ve ibadetin kuvvetli olması ve ahirete ait işlerin mükemmel bulunması, haramdan sakınmakla elde edilir.” buyurmuştur.

Resulullah (S.A.V.), hadis-i kudsi’de şöyle buyurur: “Şaşarım o kimseye ki, ahiret hesabına inandığı halde nasıl mal toplayabilir? Ey Ademoğlu! Her gün ömrün eksilir, sen bilmezsin! Her gün rızkın sana gelir, şükretmezsin. Halktan korkarsın, benden korkmuyorsun! Benden utanmazsın! Abidlerin sözlerini söylersin, münafıkların amelini işlersin! Ölüm haktır dersin; yine onu çirkin görürsün! Kim dünya malı yığarsa, onun hakkı yoktur. Kim dünya ile rahatlarsa, onun aklı, idraki yoktur. Kim dünya ile rahatlarsa, onun aklı, idraki yoktur. Kim dünya arzuları peşinde koşarsa, onun ma’rifeti yoktur. Benim kullarımdan herhangi birine bedeninde, malında veya evladında bir musibet verdiğim vakit, onu güzel bir sabırla karşılaşırsa, kıyamet günü onun için mizan ve hesap kurmaktan haya ederim.”

Tirmizi ve Hakim (R.A.) rivayet ederler: “Kim ki, helalinden yer, sünnet üzere amel eder, insanlar onun şerrinden emin olursa; Cennete girer” buyurulmuştur.

Ebu Hureyre (R.A.) rivayet: “Resulullah (S.A.V.) buyurur ki: “Uzak yoldan gelmiş, saçı sakalı dağılmış, yüzü gözü toz içinde bir kimse, ellerini göğe doğru uzatıp dua ediyor: “Ya Rab! (C.C.) “diye yalvarıyor. Halbuki yediği haram, içtiği haram, gıdası hep haram. Bunun duası nasıl kabul olunmaz buyurdular: “Haram ile gıdalanan beden Cennete giremez.” Hadis-i şerife, MEKKAS (haksız şey’i alan): hain, hırsız, hilebaz, faiz yiyen ve yediren, yalancı şahidlik yapan, yetim malını haksız yiyen, bir şeyi ariyet alıp sonra inkar eden, rüşvet eden, ölçüyü tartıyı eksik yapan, bir şey satıp da malının ayıbını (kusurunu) gizleyen, kumar oynayan, sihir yapan, falcılık yapan, zina eden v.s. dahildir.”

Resulullah (S.A.V.): “Haram yiyenlerin ne farzları ne de sünnetleri kabul olmaz. Malın helalden mi, haramdan mı geldiğini düşünmeyenler, Cehenneme neresinden atılırsa atılsın; Allahü Teala (C.C.) onlara acımayacaktır. Haram ile beslenen vücudun ateşle yanması daha iyidir. Allahü Teala( C.C.) buyuruyor ki: “Haramdan kaçınanlara hesap sormaya utanırım”.

Bezzar (R.A.) rivayet eder: “Kim haram kazançla bir gömlek alıp giyinirse, bu gömlek üzerinde bulunduğu müddetçe Allah (C.C.) onun namazını kabul etmez.”

İbni Ömer (R.A.) der ki: “Kim ki 10 dirheme bir gömlek satın alır, bu paranın içinde bir dirhem haram olursa, o gömlek üzerinde bulunduğu müddetçe Allah (C.C.) onun namazını kabul etmez.”

“Vahidinin Cabirden rivayetine göre, “Adamın biri Resul-i Ekrem’e (S.A.V.) gelerek: “Ya ResulAllah (S.A.V.) “Ben haram olmadan evvel şarab ticareti yapardım; bundan para kazandım. Şimdi bu paraları yer ve Allaha (C.C.) itaat edersem (yani Allah (C.C.) yolunda sarfedersem) bu ibadetten bana bir mükafat var mı?” diye sordu. Resul-ü Ekrem (S.A.V.) şöyle cevaplandırdı. Sen bu şekilde kazandığın bütün servetini Hac ve Cihad yolunda harcasan veya hepsini sadaka olarak dağıtan bile, Allah (C.C.) katında sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşımaz. Zira Allah (C.C.) temizdir.ancak temizi kabul eder” ve el-Maide Suresi 5. ayet-i celileyi okudu: “Ey Muhammed! De ki, helal ve haram eşit değildir.”

Hz. Hasan B. Ali (R.A.) çocuk iken zekat malından ağzına bir hurma koymuştu. Resulullah (S.A.V.) “Pis, pis, onu at” buyurmuştur, yani haram korkusu ile helali terk ederek muttakiler sevabına kavuşmak istediler.”

Ebulleys-Semerkandi, Zeyd Bin Erkam’dan (R.A.) naklen anlatıyor: “Hz. Ebubekir’in (R.A.) son zamanlarında, iftar yemeklerini bir kölesi getirirdi. Halife Hz.Ebubekir (R.A.) yemeğin nereden geldiğini, kimler tarafından hazırlandığını, hangi kazançla meydana getirildiğini sorar, ondan sonra yerdi. Bir akşam her nasılsa sormaksızın ağzına bir lokma attı. Köle durumu garipsemişti. “Efendim,” dedi. “Yemeğin ahvalini sormadınız mı?” Hz. Ebubekir: “Karnım çok acıkmıştı da acele ettim. Şimdi söyle bakalım” buyurdu. Köle, cahiliye devrinde oynadığı bir oyunun karşılığını yemek olarak ancak şimdi alabildiğini ve bu yemeğin o olduğunu anlattı. Hz. Ebu Bekir (R.A.) yuttuğu lokmanın haram yoldan kazanıldığını öğrenince çok üzüldü. Yemeği bırakmakla kalmadı, parmağını boğazına sokarak kustu. Orada bulunanlar, bir lokma için bu zahmet ve ızdıraba niçin katlandığını sorunca: “Resulullah (S.A.V.) dan duydum ki: “Cenab-ı Hak(C.C.) haram lokma yiyenlere Cenneti haram kılmıştır.” dedi.

Abdullah Bin Ömer (R.A.): “Kanbur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçınmadıkça kabul edilemez, faidesi olmaz” buyurmuşlar.

Küfe şehrinin köylerini haydutlar basıp koyunları çalmışlardı. İmam-ı Azam (R.A.) bu çalınan koyunlar şehre getirilip satılır düşüncesiyle, (koyunun yedi sene yaşadığını bildiği için) yedi sene koyun eti yemedi.

İbrahim Bin Edhem (K.S.) ekseriya akşama kadar çalışır, akşam ücretini verdikleri zaman, bir düşünür ve arkadaşlarına şöyle derdi: “Patronun benden istediği işi, bihakkın yerine getirmemiş olmaktan, korkuyorum.” Sonra ücretini terk eder ve o geceyi karnı aç olarak geçirirdi. O, kalbin huzur-u ilahiyeden ayrılmamasını, helalinden olmak şartıyle sanatkarlıkta görüyordu. Huzur bulunmaksızın yaptığı işlerin ücretini almıyordu.

Amir-i El- Haradi Hazretleri şöyle buyurur: “Haram bir yiyeceği yerken, Besmele-i Şerife çekmek küfürdür. İçki içerken, Besmele-i Şerife çekmek küfürdür. Alay ederek Ezan-ı Muhammediye okumak küfürdür.”

Yusuf Bin Esbat Hazretleri şöyle der: Genç bir kimse Allahu Teala’ya (C.C.) ibadet ettiğinde, şeytan avanesine der ki: “Bakınız! Yediği, içtiği helalden mi?” Eğer yediği içtiği haramdan ise, “Bırakın boş yere yorulsun. Haram yemesi bize yeter.” Der. Zira haram yiyen kimsenin ibadeti kendine fayda vermez. Şu hadis-i şerif bunu te’yid etmektedir.” Çok kimseler vardır ki, yedikleri, içtikleri ve giydikleri haramdır.” Sonra ellerini kaldırıp dua ederler. Böyle dua nasıl kabul olunur? Bir kimse haram maldan Hac yapsa ve LEBBEYKE VE SA’DEYK (Sana karşılık yok) Haccın reddedilmiştir” buyurulmuştur.

İbrahim Edhem (K.S.) şöyle buyurur: “Haram yemek kalbi karartır. Kalbin kararmasının dört alameti vardır: 1. İbadetin tadını duymaz. 2. Allah (C.C.) korkusu hatırına gelmez. 3. Gördüklerinden ibret almaz. 4. Okuduklarını, öğrendiklerini anlamaz, koruyamaz.”

İmam-ı Azam (R.A.) Efendimizin babası Sabit Hazretleri delikanlılık çağında, henüz gençliğinin baharındayken, bir akarsu kenarında abdest alır. abdestini bitirir, dualarını okur, hem kurulanır, hem de suyun akışını seyrederken, bir de görür ki, kırmızılı, beyazlı, renkli bir elma, suyun üzerinde, yüzerekten geliyor. Elmanın güzelliği renk renk, al al, kah kayarak, kah dönerek, suda yüzerek, sallanarak gelişi İmam-ı Azam (R.A.) Efendimizin babasının çok hoşuna gider; elmayı alıp ısırır. Elmanın suyu dişlerine dokununca, birden bire kendini toparlar:

“Ben ne yaptım! Bu elmanın elbetteki bir sahibi var. Benim olmayan bir şeyi nasıl olur da sahibinden izinsiz ısırırım,” der. Bir anlık gafletinden uyanır ve suyun akıp geldiği tarafa yürümeye başlar. Biraz yürüdükten sonra, suya doğru uzanmış dalları, elmayla dolu ağaçları görür. Elindeki ısırdığı elmanın rengine bakar, daldaki elmalarla aynı. Bu ısırdığım elma, bu bahçeden diyerek, bahçe sahibini arar bulur. Helallik dilemek üzere: “-Efendim! Bu elma sizin ağaçlardan düşmüş olacak. Şu akan dereden abdest aldım, bu elmayı su alıp götürüyordu. Ben de bir anlık gaflet ile, elmayı suyun yüzünden alıp ısırdım. Fakat hemen kendime geldim, gafletimi hatırladım. Elmanın sahibi var, bulup helallik dileyeyim veyahut elmanın bedelini (ücretini) vereyim diye size geldim. Şimdi sizden rica ediyorum, ya elmanızın bedelini vereyim yahut da bu gafletimden dolayı sizden izin almadan yaptığım bu hatamı bağışlayın ve hakkınızı helal edin” diyerek rica eder, yalvarır. Bahçe sahibi:
“Hayır helal etmem! Niçin elmamı, benim malımı benden müsadesiz, izinsiz ısırırsınız?” der. İmam-ı A’zam’!ın babası:
“Aman efendim! Rica ederim. Elmanızın fiatı (bedeli) ne ise vereyim dedim veya bunun çaresi ne ise yapayım” diyerek yalvarır. Bahçe sahibi:
“-Üç sene bana hizmet edeceksin; burada benimle çalışacaksın; sonra bir düşünürüz. Helal etme çaresi budur.”imam-ı Azam’ın babası Hz. Sabit (R.A.) “peki” der. Bir anlık gafletle düşünmeden ısırması yüzünden tek kelimeyle bir elma suyuna, üç sene hizmet edecek! Ama başka çıkar yolu yok. Bir kere olan olmuştu; elmanın suyu dişinin dibine gitmişti. Bunun helal edilmesi lazımdı. Helallik ancak mal sahibi tarafından verilebilirdi. Bu da şartlı olacaktı. Üç sene hizmet edecek. Sonra mal sahibi yine düşünecekti.

İmam-ı A’zam’ın babası Hz. Sabit (R.A.) üç sene bu bahçede çalıştı. Son günleri iple çeker oldu; şu üç sene dolsa da helalleşip bir evime dönsem diye.

Üç sene dolup son günü gelince, bahçe sahibine gidip, “Efendim bugün son günümdür; üç sene doldu. Hakkınızı helal edin de gideyim.” Bahçe sahibi:
“Hakkımı bir şartla helal ederim! Üç sene sonra bir düşünürüz demiştim. Şimdi düşündüm; bir tek şartım daha var; onu da yaparsan hakkımı helal ederim. Benim bir kızım var. Gözleri görmez, kulakları işitmez, elleri tutmaz, ayakları yok, yürüyemez. Bununla evlenirsen, bu kızımı nikahın altına alırsan o zaman helal ederim, yoksa etmem! dedi.

İmam-ı A’zam’ın (R.A.) babası Sabit Hazretleri (R.A.) “peki) der. Düğün hazırlıkları yapılır, ziyafetler verilir, nikah kıyılıp damat gerdeğe girer. Bir de görür ki, sapasağlam bir gelin. “Olamaz!” der. “Bunda bir yanlışlık olacak. Birisi bir hile yapmış olacak. Bir yanlışlık var” diyerek hemen kayınpederine koşar. “Aman efendim! Siz bana, gözsüz, kulaksız, dilsiz, ayaksız bir kızım var demiştiniz. Halbuki sapa sağlam, dünya güzeli bir gelinle karşılaştım” der. Kızın babası:
“Evet evlat” der. “Bak iyi dinle! Benim kızım harama bakmaz, onun için gözü yok; haram olan şeyleri, kötülükleri dinlemez, kulağı yok; elini haram şeylere uzatmaz, eli yok, haram olan yerlere gitmez, yürümez, ayağı yoktur. Bütün bunları mecazi manada söyledim” der. “Ben kızıma senin gibi bir iman ehli arıyordum ki, kalbinde Allah (C.C.) korkusu olsun, kendini haramlardan korusun. Allah’ın (C.C.) yasak ettiği şeylerden kendini muhafaza etsin, kızıma ve ondan olacak torunlarıma haram yedirmesin, hak hukuk gözetir bir iman-ı kamil sahibi, senin gibi damat arıyordum. Allah’ım (C.C.) seni bana gönderdi. Sen bir diş elma suyunun helalliğini dileyince, senin cevher dolu, vicdanlı bir kimse olduğunu anlamıştım. Fakat seni imtihan etmem lazımdı. Üç sene gibi uzun bir müddet imtihan ettim. Senin her halini, hareketini iyiden iyiye gözetledim; bütün aradığım vasıflar sende mevcut. Onun için ciğer-pare yavrumu, biricik kızımı sana emanet ettim. Güle güle bir yastıkta ihtiyarlayasınız.” dedi.

İşte İmam-ı A’zam Efendimiz (R.A.) böyle bir anadan babadan meydana geldi. İmam-ı A’zam (R.A.) çocuk iken, üç günde Kur’an-ı Kerimi hatmetti ve koşa koşa eve geldi. Annesine: “-Anneciğim! Bugün Kur’an-ı Kerimi hatmettim” dedi. “Üç günde Kur’an-ı Mübini bitirdim” diyerek annesinin boynuna sarıldı. Annesi:
“-Oğlum! Eğer baban, o elmayı izinsiz ısırmasaydı, sen Kur’an-ı Kerimi bir günde hatmedecektin” dedi.

Dikkat buyurun! Bir diş elmaya üç sene hizmet ediliyor, helallik alınıyor. Ey koca İslam! Nerede o insanlık? Kızları için ehl-i namus, ehl-i vicdan arayan bahtiyarlar. Gelsinler de 20. asrın sözüm ona Müslümanlarına baksınlar. Kızını verecek; önce rütbesi, parası, hanı-apartmanı, taksisi var mıdır? Eh bunlar varsa, damat olacak olan ne olursa olsun! İster haramzade, ister beyzade! Yeter ki, bir zade olsun!...O bilmez ki:
İslam dininde şeref, kıymet, değer ölçüsü:
“İnne ekremeküm innallahi etkaküm” dür. Yani Allah (C.C.) buyurur: “Allah indinde en şereflileriniz, en çok Allah’tan korkanlarınızdır.” Çünkü: Allah’tan (C.C.) korkan, haram-helal tanır. Allah (C.C.) diyen, hak-hukuk bilir. Allah’ı (C.C.) bilen kendini bilir. Kendini bilen bir kimse, dinini sever, vazife yapar, vazife yaparak halka hizmet eder; halka hizmet eden Hakka (C.C.) hizmet etmiş olur.

Süfyan-ı Servi (R.A.)’dan rivayet, “Haramdan infak eden, pisliği sidik ile yıkayan gibidir. Pis elbise, temiz su ile yıkanıp temizleneceği gibi, günahlar da helal maldan infak ile temizlenir” buyurmuşlardır.

Haramla beslenen vücut ateşte yanacaktır. Yenilen haram bir şey, şekil bakımından bir nimet ise de, aslında insan için bir ateştir. Haram yiyenlerin haramla besledikleri çocuklar da, ilerde toplum için zararlı bir mahluk haline gelirler. Böylece haramla beslenip, haramla besleyen bir aile reisi, yalnız kendisinin değil, ailesinin felaketini de kendi elleriyle hazırlamaktadır. Haramla beslenen ve büyütülen kız çocukları, ekseriya cemiyet için zararlı olup; erkekleri de cinsi sapık, hırsız yahut haydut olup çıkmaktadırlar. Yazık değil mi bunlara!

İstanbul’da Süleymaniye ile Şehzadebaşı arasında, kendi ismiyle anılan VEFA semti, Vefa Hazretlerinin türbesinin de bulunduğu yerdir. Kendi zamanında da büyük şöhreti olan Vefa Hazretlerinin türbesinin de bulunduğu yerdir. Kendi zamanında da büyük şöhreti olan Vefa Hazretlerine, devlet adamlarından tutun da, ta halkın en aşağı tabakasına kadar herkes saygı gösteriyor.

Bir gün saka (sucu) gelip Vefa Hz. nin huzurunda diz çöker, oturur. Sakanın mahzun ve kederli duruşundan bir sıkıntısı olduğu belli olur. Vefa Hz. Saka’ya sorar.

“ -Evlat bir sıkıntın, bir derdin mi var?” der. Saka:
“-Yok efendim! Nasıl deyeyim?” der. Vefa Hz.leri:
“-Söyle evladım! Çekinme, derdini söyle.” Saka:
“-Efendim!” der, “sizin mahdum bizim kırbalara (su tulumlarına) dadandı (alıştı). Bugün altıncı kırbayı da çuvaldızla delmiş. Biliyorsunuz fakirlik de var; şaşırdım ne yapacağımı…” Vefa Hz. leri:
“Evlat, üzülme! Ben bir çaresine bakarım. Haydi, al şu parayı, sen kendine kırba al. Ben de bu kötülüğün bir çaresine bakayım.” der.

Saka, utana sıkıla, boyun büküp yere bakarak gider. Vefa Hz.leri de düşünür, taşınır, bir türlü çocuğun neden bu zararı yaptığını bulamaz. Karısını çağırır:
“-Hanım gel bakalım!” der. “Bizim oğlan kırbaları delermiş. Düşün bakalım, bu kötülük nereden geliyor?” Hanım: “Efendi! Sen getiriyorsun, biz yiyoruz. Haram getirdinse sen getirdin; suç, günah, hata senindir.” diyerek çıkışır. Vefa Hz. leri hanımların huyunu bildiği için, “Hanım, ben düşündüm, bulamadım hatamı. Şimdi git biraz da sen düşün, hem de çok düşün, acele etme düşün.” der. “Bu suç ya sende, ya bende!”
Hanım gider, biraz sonra gelir.

“-Efendi! Efendi! Ben hatırladım…” der. “Ben bizim oğlana hamile iken, falanca hanımlara misafirliğe gitmiştim. O gün orada masanın üzerinde bir portakal duruyordu. Portakalı görünce canım çekti. Büyük hanımlardan da işitmiştim ki bir kadın hamile iken bir şeyi imrenirse, o şeyi tatmazsa, doğan çocuğun bir tarafında eksiklik olur, derlerdi! Hanımdan isteyemezdim, ayıp olurdu; doğacak çocuğun azasının eksik olacağından korktuğum için, ev sahibesi hanımdan bir su rica ettim. O mutfağa su almaya gidince, yakamdaki toplu iğneyi çıkarıp, masada duran portakala batırıp dilime değdirdim. O imrenmem geçti.” der. Vefa Hz.leri:
“-Aferin Hanım! İşte şimdi hatan meydana çıktı. Haydi git o hanımdan helallik dile.” Der. Hanım:
“-Aa Efendi, ayıp olmaz mı? Şimdi ben nasıl söyleyeceğim? Hem bu kadar şeyden ne olacakmış?” der. Vefa Hz.leri:
“-Hanım! Hanım! Hemen! Çabuk git o hanımdan helallik dile! Allah’ın (C.C.) yanında hakkın büyüğü küçüğü olmaz. Bak, nasıl? Bizim oğlan altı yaşında, 6-7 senedir, senin toplu iğne bizim oğlanın elinde çuvaldız oldu. O portakal da sakanın su tulumları oldu. O yaptığın kötülük devam ediyor.” der.

İşte bu menkıbeden ibret almamız lazımdır. Daima kendilerimizi, aile efradımızı haramdan korumalıyız. Çünkü haram büyük bir musibettir, velev ki, zerre kadar olsun!

Resulu Ekrem (S.A.V.) “Kim ki ihlas ile “LA İLAHE İLLALLAH” derse, Cennete dahildir.” Ashab-ı Kiram:” Ya Resulullah (S.A.V.) ihlas ne demektir?” Resulullah (S.A.V.) “ Allah’ın (C.C.) haram kıldıklarından korunmak demektir.” buyurdular.

Büyük alim, mutasavvıf, Mevlana Hazretlerinin (K.S.) hikmet dolu sözlerinden bazıları şunlardır: “Sünnet-i Seniyyeye harfiyen uymak lazımdır. Helal kazanıp, helalden yemeli, giyinmeli, çalışmalıdır. Her hareketini Resulullah’a (S.A.V.) uydurmalıdır. Dargınları barıştırmalıdır. Önce davranan, önce Cennete girer. Tenhada, yalnız kalınca da günahtan sakınmalıdır; nefsi mağlup etmek için, onu rahatsız etmelidir, istediği şeyi vermemelidir. Nefse en tesirlisi, gündüzleri oruç tutmak, geceleri az uyuyup namaz kılmaktır. Az konuşmalıdır. Altı yerde dünya kelamı ile meşgul olan, otuz yıllık ibadeti red olunur. Bu konuşma yerleri: Mescidler, ilim meclisleri, ölü yanı, kabristanlar, ezan-ı Muhammediyye okunurken ve Kur’an-ı Kerim okunurkendir.”