Hazreti İbrâhim’in On Sünneti

Hazreti İbrâhim’in On Sünneti nedir?

كَلِمَات kelimeler, tefsirlerde değişik şekillerde tefsir edilip yorumlandı.
(Birincisi) İbrahim aleyhisselâm’ın sünneti olan on şeydir.
İbnü Abbas hazretleri buyurdular: On şey vardır ki, onlar, İbrâhim Aleyhisselâm’ın şeriatinde farz, bizde sünnettir. O, on şeyin beşi, baş ile (yani insanın başıyla) ilgilidir. Onlar:
1-Mazmaza (abdeste ağıza bol bol su vermek, ağız temizliği yapmak)
2-İstinşâk (burna sur vermek, burun temizliği yapmak),
3-Saçı bölmek (temiz tutmak ve taramak),
4-Bıyıkları kısaltmak,
5-Misvâk kullanmaktır. (Ağız ve diş temizliğini yapmaktır).
Bedende olan beş vazife :
1-Sünnet olmak,
2-Etek traşı olmak,
3-Koltuk altlarını temizlemek,
4-Tırnakları kesmek,
5-Su ile istincâ etmektir. Yâni bevil ve pislik yerini (ön ve arka mahalleri) su ile temizlemektir.
Bunlardan açıklamaya muhtaç olanları elbette açıklayacağız. Biz deriz ki, başın saçlarının bölünmesi, ikiye bölünmesi demektir. (1/221)

Saç

Müşrikler, saçlarını başlarında bölüyorlardı. Kitab ehli ise, saçlarını, sarkıtıyorlardı, yani alınlarının üzerine bırakıyorlardı. Onu kısa tutuyorlardı, ona nâsiye saçı denirdi. Efendimiz (s.a.v.) hazret¬leri, kendisine ilâhî bir hüküm gelmeyen bu konuda kitab ehli¬nin şeklini müvâfık görmüştü. Onların kitablarında bu bir emir olabilir ihtimalı ile... Fakat Cebrâil Aleyhisselâm indi, saçın ortadan ikiye bölünmesini ona emretti.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri çoğu kere, saçlarını bırakırdı, (kökten kazıtarak) traş olması yoktu. Lakin İmam Gazâlî hazretleri, bu bizim zamanımızda saçı fazla uzatmayı mekruh gör¬müşlerdir. Çünkü saçı uzatmak bâzı alevîlerin şiâri (alâmeti fari¬kası)dır. Eğer saçını bırakan kişi alevî değil ise, onlara karışmış ve benzemiş olur.
“Cinâyetü’z-zahîre”de zikredildi: Saçı, kıvırcık kıvırcık yapıp dalgalandırmak, saçları (yani ondüle) yapmak, erkeklere haram¬dır. Çünkü erkeklerde, saçları uzatıp lüle lüle yapılması, fesadlıklara yol açmaktadır.
Zikredildi: Bir şahıs oğlunu Ebû Bekir (r.a.) hazretlerinin meclisine götürdü. Başının saçlarından bir kısmı traş edilmişti, di¬ğer kısmı kesilmemişti. Hazret-i Ebû Bekir’in, o adamın öldürülme¬sini emrettiği (söylenir). Adam tevbe etti. Bir daha oğlunu bu hale sokmayacağını beyan etti, Ebû Bekir (r.a.) hazretleri onu bağışladı¬lar.
Şeyh Üftâde Efendi (k.s.) hazretleri buyurdular: Hazret-i Ebû Bekir hakîkatte onun öldürülmesini emretmedi. Belki onun yap¬mış olduğu işin, katli gerektiren bir hal olduğunu ona beyan etti¬ler. Bunun bir benzeri Ebû Yusuf’un meclisinde cereyân etti. Ebû Yu¬suf’un meclisinde Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin, kabak sev¬diği zikredildi. Adam’ın biri, ben kabak sevmiyorum, dedi. Ebû Yu¬suf o adamın öldürülmesine fetvâ verdi. Adam tevbe etti bu dü¬şüncesinden döndü ve af olundu.

Bıyıkların Kısaltılması

Bıyıkların kısaltıması, onların makas ile kırpılarak kesilmesi demektir. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri her cuma günü, cuma nama¬zına çıkmadan önce bıyıklarını kısaltırdı.
İmam Nevevî hazretleri buyurdular: Bıyıkların kısaltılmasında muhtâr olan (tercih edilen), dudakların çevresi, görüleceği şekilde kısaltmaktır. Kaşlar gibi olurlar.
İhyâ-u Ulûmiddin’de buyuruldu: Dudakların çevresini kapatmayacak şekilde iki yana sarkmakta bir beis yoktur. Haz¬ret-i Ömer (r.a.) ve başkaları böyle yapmıştır. Bu şekilde yapmak du¬dakları ve ağzı kapatmaz ve yemek bulaşığı da üzerinde kalmaz.
Mücâhidler (savaşanlar) için “dârü’l-harb”de (İslâmi idare olmayan ülkede) tırnakların uzatılması gibi, bıyıkların uzatılması da mendub’tur. Her ne kadar tırnak ve bı¬yıkları kesmek İslâm fıtratından ise de, savaşta düşmanların gö¬zünde heybetli görünmek için, bıyık ve tırnakların uzatılması mendûb’tur.
Sünnet olan, bıyıkların kısaltılmasıdır. Kazılarak traş edilmesi, ise sakalın traş edilmesi gibi mekruhtur. Hadîs-i şerifte buyuruldu: قُصُّوا الشّوَارِبَ وَاعْفُوا اللِّحَي Bıyıklarınızı kısaltın, sakallarınızı kısa¬lıktan muâf tutun (uzatın),” Bıyıkları kısaltmak, onları kes¬mek ve kırpmaktır. Affetmek ise, serbest ve hali üzere terketmektir. Sakalları traş etmek çirkindir. Belki müsle (bir canlı¬nın uzuvlarını keserek ona işkence etmek gibi,) haramdır. Saç traşı (başının saçlarını) traş etmek kadınlar hakkında müsle olup ya¬sak edildiği, erkeklere benzetme olduğu ve süslerini yok etmek ol¬duğu gibi, erkekler için de, sakal traşı olmak müsle, kadınlara ben¬zeme ve kemâl’in (aslî güzelliği) yok etmek manâsına gelir.
Fakıhler şöyle buyurdular: Zamanı geldiğinde sakal bırakmak güzellik, traş etmekse onun kemâlini ve olgunluğunu elden kaçırmak¬tır. Meleklerin tesbihlerinden biri şudur:
سُبْحاَنَ مَنْ زَيَّنَ الرِّجاَلَ بـِالّلحَيِ وَزَيَّنَ النِسَاءَ بـِالذوَائِبِ “Erkekleri sakal ile tezyin eden (olgunlaştıran); kadınları, kakül, zülüf ve saç örükleriyle süsle¬yen Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir.”
Keşşâf’ta erkeklerin övülme makâmında şu âyeti kerime şöyle buyurdu: الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ Erkekler, kadın üzerine idareci ve ha¬kimdirler.” Onlar, sakal ve sarık ehlidirler.
Nisâbü’l-İhtisâb’da buyuruldu: Erbâbının, üzerinde hesab vereceği işlerden biri de, erkeklerin sakallarını traş etmeleri ve kadınla¬rın da erkeklere benzemek için saçlarını traş etmeleridir. Sa¬kaldan bir tutamdan fazla geleni kesmekte bir beis yoktur. Zira Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, sakalını uzunluğuna ve enine tutardı. Bir tutamdan fazla geleni keserdi. Zira ifrad derecesinde uzun olan bir sakal, insanın fıtratını bozar. Uzun sakal gıybetçilerin di¬line düşer. Dedikoducuların, ileri geri konuşma-larına sebeb olur. Bu niyetle, söz konusu duruma düşmekten kaçınmanın bir sakın¬cası yoktur. Ak düşen (beyaz olan) kılları yolmak mek¬ruhtur. Zamanımızda bâzılarının yaptıkları gibi, saç ve sakalı¬nın beyazlarını yolup, genç görüntüsü vermek mekruhtur.
Hafız buyurdu:
Siyâh kılın defteri dürüldü. Artık yüzünde sıyâh kıl noksan olmaz, yüz kere seçsen ve yolsan bile…
Yâni çünkü sakalının siyâhlık defteri dürüldü. Ve beyâz olmağa başladı. Beyazlarını birer birer çekip koparmakla beyazdan kurtulup gururlanmanın faydası yoktur. İnsâf gerek!

Arabî beyt:
Üstünü siyaha boyuyor.
Altında beyazları çıkıyor.
Altı bozuk olan bir şeyin üstünde hayır yoktur.

Sünnet Olmak

Amma sünnet, zekerden (erkeklik âletinden), fazla olan derinin kesilmesidir. Âlimlerin hepsi bu sün¬netin müekked sünnetlerden olduğu görüşündedirler. (1/222) Sünnet olmak İslâm fıtratındandır. Erkekler için sünnetin terkilmesine asla yol yoktur. Ancak sünnetli olarak doğarsa o ha¬riç. Peygamberlerin hepsi gerçekten sünnet olmuş ve göbekleri ke¬sik olarak doğmuşlardır. Onlara bir şeref ve ikram olarak sün¬netli ve göbekleri kesik olarak doğmuşlardır. İbrahim Halilüllah Aleyhisselâm hariç... İbrahim Aleyhisselâm, yüz yirmi yaşında iken veya yüzseksen yaşında iken, kör bir keser ile kendi kendi¬sini sünnet etti. Kendisinden sonra gelenlere sünnet için örnek oldu.
Sünnetin Yaşı

Sünnetin yaşında ihtilâf olundu. Âlimler şöyle buyurdular:
1-Bulûğ çağına kadar sünnet olmak mecbûrî değildir. Çünkü sünnet temizlik, temizlik ise âkil bâliğ olmakla başlar.
2-On yaşına bâliğ olduğu zaman sünnet edilir.
3-Yedi yaşında iken sünnet edilir.
4-Yedi yaşından on yaşına kadar sünnet edilir.
5-Heddâdî buyurdular: Doğumunun yedinci gününden on yaşına kadar sünnet edilir. Bulûğ çağına kadar sünnet olmayı terketmek mekruhtur.
6-Ebû Hanife hazretleri, sünnet olmanın çağından tevakkuf etmişlerdir. (Bir şey söylememişler.)
7-Yaşlı iken Müslüman olan bir kişinin seksen yaşına kadar sünnet olması müstehabtır
8-Hasan Basri hazretlerinden rivâyet olundu: İhtiyâr bir kişi Müslüman olduğu zaman, onun sünnet olmamasında bir beis yok¬tur. Hasan Basrî hazretleri, onun şehadetini, zebihasını (kes¬tiği kurban ve av hayvanını), hac ve namazını reddetmez. Ve bu¬yurdu: İbnü Abdilber ve âlimlerin çoğu bu görüştedir.

Tırnakları kesmek

Tırnakları kırpmak, yani kesmektir. Tırnaktan uzayanları kesmek mendubtur. Çünkü tırnaklarda pislik toplanır ve kirden do¬layı cilde (deriye) su ulaşmayabilir. Ve bu yabancı maddelerden dolayı da cünüb kişinin cenâbeti devam eder. Zira gusül abdestinin farzlarından biri de bedende, iğne ucu kadar da olsa kuru bir yerin kalmamasıdır. Böyle bir kişi yıkandığı halde gusül abdesti almamış olur. Bu haliyle cünübtür. Hatta cenâbet onun bü¬tün vucûdunda kalmış sayılır.
Tırnak kesmenin şekli ve günü

Hadis-i şerifte buyuruldu:
مَنْ قَلَّمَ اَظْفارَهُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ اَعَاذَهُ اللهُ تَعَاَلَى مِنَ الْبَلَايَااِلَى الْجُمُعَةِ الْاُخْرَى وَزِيَادَةِ ثَلاَثَةِ اَيَّامٍ
“Kim tırnakları cuma günü keserek kısaltırsa, Allahü Teâlâ, onu, gelecek cumâ’ya kadar ve üç günde ziyâdesiyle belâlardan mu¬hâfaza eder.”
مَنْ قَلَّمَ أَظْفاَرَهُ يَوْمَ الْجُمُعَة وُقِيَ مِنَ السُوءِ اِلىَ مِثْلِهَا
“Kim tırnaklarını cuma günü keserse o günün misline (öbür cumaya) kadar, korunmuş olur.
Yine hadis-i şerifte buyuruldu:
مَنْ أَرَادَ أَنْ يَأمَنَ الفَقْرَ وَشِكاَيَةَ العَيْنِ وَالْبَرَصِ وَالْجَنُونِ فَلْيُقَلِّمْ أَظْفَارَهُ يَوْمَ الْخَمِيس بَعْدَ الْعَصْرِ
“Kim fakirlikten, göz ağrısı şikâyetinden, alaca hastalığı ve delilikten emin olmak istiyorsa, perşembe günü ikindiden sonra tır¬naklarını kessin,”
“Makâsıdü’l-hasene”de buyuruldu: Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden tırnak kesmekle ilgili olarak keyfiyet (kesme şekli) ve tırnakların kesilmesi için belirli bir gün tayin edildiği tesbit edil¬memiştir. . Hazret-i Ali’ye mal edilen:
تَقليمك الاظفار فيه سنة وادب يمينها خوابس يسارها اوخبس
“Senin tırnaklarını kesmende sünnetler ve edebler vardır. Sağ el, خوابس dir. Sol el ise: اوخبس dir.” Şiiri ise ondan bâtıldır.
(Şiir bilmece gibi görünüyorsa da çok ince manâları kendisinde toplamaktadır. Bu şiirin manâsı şöyledir, önce sağ elin tırnakları kesilir ve şu sıra takip edilir: خوابس elin parmak isimlerinin baş harflerini içine almaktadır:
خ Küçük parmak,
وorta parmak,
ا baş parmak,
ب yüzük parmağı ve
س şehâdet parmağı kesilir. Sonra sol elin tırnakları kesilmeye başlanır ve sırayla şu parmakların tırnakları kesilir. اوخبس parmak isimlerinin baş harfine göre şöyle kesilir:
ا baş parmak,
وorta parmak, .
خ küçük parmak,
ب yüzük parmağı ve
س şehâdet parmağı kesilir.”) Bu şiir Hazreti Ali’den (geldiği) batıldır. (Makâsıdü’l-hasenin sahibine göre).
Makâsıdü’l-hasene sahibi başka bir yerde de buyurdu: أنّ مَنْ قَصّ أَظفَارَهُ مُخاَلِفاً لَمْ يُصِبْهُ رَمَدٌ Kim tırnakları birbirinden mühâlif (sı¬rayla değil de ayrı ayrı keserse ona göz ağrısı isâbet etmez,” Hadîs-i şerifini imamlardan sâdece birinden başka kimsede bulama¬dım. Lakin Hâfız Şerif ed-Dimyâtî, bu hadisi bâzı şeyhlerden rivâ¬yetle aktarırdı. İmam Ahmed bin Hambel bunu nass (kaynak) kabul ederek tırnakların bu şekilde kesilmesini müstehab kabul ederdi. Makâsıd’ül-Hasenenin sözü bitti.
İmam Nevevî hazretleri, zikrettiler: Tırnak kesmede müstehab olan, ayaklardan önce ellerin tırnaklarından kesmeye baş¬lamaktır. Tırnak kesilirken, önce sağ elin şehâdet parmağıyla başlanır. Sonra orta parmak, sonra yüzük parmağı, sonra küçük parmak ve en son baş parmağın tırnakları kesilir. Sonra sol ele dö¬ner. Sol elde küçük parmaktan başlanır, yüzük parmağı ve sonra diğerleri (orta parmak, şehâdet parmağı ve baş parmağın) tır¬nakları sırayla kesilir. Sonra ayaklara geçilir. Sağ ayağın küçük par¬mağından başlanır; sol ayağın küçük parmağından bitirilir. (Sağ ayak parmaklarına küçük parmaktan başlanıp sırayla kesilir; sol ayağın parmaklarına ise baş parmaktan başlanıp küçük par¬mağa doğru sırayla kesilir.) İmam Gazalî hazretleri, İhyâ-u Ulumiddin kitabında bu şekilde zikretti.
نقوا براجمكم “Mafsallarınızı iyice temizleyin.” براجم Tırnak mafsallarıdır. Parmakların üzerinde olup, kirin içinde toplandığı yerdir. Bu kelimenin müfredi, برجمة (parmak boğumu) denir. Bu ke¬lime, be ve cim harflerinin zammesi ve aralarında bulunan ra’nın sükûnüyle ( بُرْجُمَة şeklinde) okunur. Bu da her mafsalın sır¬tına (dış tarafına) denir. Parmak boğumlarının sırtına بُرْجُمَة denir. İki akdin parmak bağlantı yerlerinin iç tarafına (iki mafsalın bağlan¬dığı yere) ise, راجبة (parmağın el ayasına bitişik olan bo¬ğumu) denir. Bu kelimenin cemii, رواجب parmakların el ayasına ba¬kan boğum yerleri demektir. Parmakların sırtlarında bulunan boğumların tam karşılığındadır. Boğumlar, parmakların kemikleri¬dir. Her parmakta, iki برجمة (parmakların elin dışında görü¬nen boğumu) ve üçte tâne de راجبة (parmağın el ayasına biti¬şik olan boğumu) vardır. Baş parmak hariç. Baş parmağın; bir برجمة (parmakların elin dışında görünen boğumu) iki tane de راجبة (parmağın el ayasına bitişik olan boğumu) vardır. Parmak boğumla¬rında kirler toplanmasın diye temizlik emir olundu. Zira parmak mafsallarında kirin kalmasıyla kişi cenâbet kalabilir. Bu kir¬ler, su ile derinin arasına geçerler. Kurtubî tefsirinde de böyledir.
Mücâhid’den rivâyet olundu; buyurdular: Bir ara Cebrâil Aleyhisselâm’ın gelmesi yavaşladı. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordu¬lar:
-“Seni bana gelmekten alıkoyan nedir?” Cebrâil Aleyhisselâm:
-“-“Ben size nasıl geleyim ki? İçinizden bâzıları, tırnaklarını kesmiyorlar, bıyıklarını almıyorlar, parmak mafsallarını iyice temizlemiyorlar ve dişlerini misvaklamıyorlar,” dedi ve sonra şu âyeti okudu:
وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلاَّ بـِامْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا
"(Cebrail dedi ki: Ey Muhammed!) "Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O'nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir?"
Sanki şöyle denilmektedir: İbrahim Aleyhisselâm, kelimeleri tamamlayınca Rabbi ne buyurdu?
Buyurdu: قَالَ اِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ "Ben seni bütün insanlara kılacağım." Buyurdu.” Yâni insanlar için: اِمَامًا İmam” Bu güzel haslet¬lerde sana uyacaklar ve salihler sana tabi olacaklardır.