RIZIK İLE ZENGİNLİK AYNI ŞEY MİDİR?

Rızk ile zenginlik ayrı şeylerdir. Bir kişi, memleketin en büyük zengin olabilir. Şirketlerinde ve iş yerlerinde binlerce ve hatta milyonlarca kişi çalışabilir. Ama kendisi patates yemeğe, bir tas çorba ya da serüm ile beslenmeye mahkûm olan bir hastadır. Yatağa bağlıdır… Bu adamın dar bir rızkı var, demektir. Geniş rızka sahip değildir… Çünkü sahip olduğu şeylerden istifâde edemiyor… İşte bu kişinin rızkı bütün malı ve serveti değildir. Kendisinden faydalandığı, yediği ve Allâh yo-lunda sarfettiği şeyler, onun rızkıdır…
Bu zengin kişinin şirketlerinde birinde fakirin biri müşteri temsilcisi olarak çalışıyor. Şirket onun altına en modern bir araba vermiş, sürekli seyehat ediyor. Gitti yerlerde en bahalı yerlerde kalıyor ve en leziz yemekleri yiyiyor ve en güzel elbiseleri giyor ve şirketin kendisine tanıdığı salâ-hiyetle harcamalar yapıyor… İşte bu adamın faydalandığı şeyler onun rızkıdır ve onun rızkı patro-nun rızkından daha geniştir…

Faydalandığın Şey Senin Rızkındır

Haberde vârid oldu:
Ebû Cehil, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini toplumun içinde mahçûp etmek düşüncesiyle eline bir lokma yiyecek aldı, ağzına koydu. Ve sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine;
-"Ey Muhammed! Bu benim rızkım mı?" diye sordu.
Ebû Cehilin niyeti; eğer Efendimiz (s.a.v.) hazretleri; senin rızkındır!" dese tükürüp atacak; yok eğer Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, "senin rızkın değildir!" dese yutacaktı. Ve böylece Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini toplumun içinde, mahçûp edecekti; kendi fikrince; ama Efendimiz (s.a.v.) haz-retleri;
-"Eğer yersen (midene inerse) senin rızkındır; yoksa rızkın değildir!" buyurdular.