SÂLİH AMELLER

SÂLİH AMELLER nelerdir?

Bir gün Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri Eshabına şöyle buyurdular:

إِنِّي رَأَيْتُ الْبَارِحَةَ عَجَبًا: رَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي جَاءَهُ مَلَكُ الْمَوْتِ لِيَقْبِضَ رُوحَهُ فَجَاءَهُ بِرُّهُ لِوَالِدَيْهِ فَرَدَّهُ عَنْهُ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي قَدْ بَسَطَ عَلَيْهِ عَذَابُ الْقَبْرِ، فَجَاءَتْهُ صَلاَتُهُ فَاسْتَنْقَذَتْهُ مِنْ ذَلِكَ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي قَدِ احْتَوَشَتْهُ الشَّيَاطِينُ، فَجَاءَهُ ذِكْرُ اللهِ فَخَلَّصَهُ مِنْهُمْ؛ رَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي اِحْتَوَشَتْهُ مَلاَئِكَةُ الْعَذَابِ، فَجَاءَهُ وُضُوءُهُ فَاسْتَنْقَذَهُ مِنْ ذَلِكَ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي يَلْهَثُ عَطَشًا، فَجَاءَهُ صِيَامُ رَمَضَانَ فَسَقَاهُ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ ظُلْمَةٌ وَمَنْ خَلْفَهُ ظُلْمَةٌ وَعَنْ يَمِينِهِ ظُلْمَةٌ وَعَنْ شِمَالِهِ ظُلْمَةٌ وَمِنْ فَوْقِهِ ظُلْمَةٌ وَمِنْ تَحْتِهِ ظُلْمَةٌ، فَجَاءَتْهُ حَجَّتُهُ وَعُمْرَتُهُ فَاسْتَخْرَجَاهُ مِنَ الظُّلْمَةِ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي جَاءَهُ مَلَكُ الْمَوْتِ لِيَقْبِضَ رُوحَهُ، فَجَاءَهُ بِرُّهُ بِوَالِدَيْهِ فَرَدَّهُ عَنْهُ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي يُكَلِّمُ الْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يُكَلِّمُونَهُ، فَجَاءَتْهُ صِلَةُ الرَّحْمِ فَقَالَتْ: إِنَّ هَذَا كَانَ وَاصِلاً لِرَحْمِهِ فَكَلَّمَهُمْ وَكَلَّمُوهُ وَصَارَ مَعَهُمْ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي يَأْتِي النَّبِيِّينَ وَهُمْ حلق حلق كُلَّمَا مَرَّ عَلَى حَلْقَةٍ طُرِدَ، فَجَاءَهُ اغْتِسَالُهُ مِنَ الْجَنَابَةِ فَأَخَذَ بِيَدِهِ فَأَجْلَسَهُ إِلَى جَنْبِي؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي يَتَّقِي وَهْجَ النَّارِ بِيَدَيْهِ عَنْ وَجْهِهِ، فَجَاءَتْهُ صَدَقَتُهُ فَصَارَتْ ظِلاًّ عَلَى رَأْسِهِ وَسِتْرًا عَنْ وَجْهِهِ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي جَاءَتْهُ زَبَانِيَةُ الْعَذَابِ، فَجَاءَهُ أَمْرُهُ بِالْمَعْرُوفِ وَنَهْيِهِ عَنِ الْمُنْكَرِ فَاسْتَنْقَذَهُ مِنْ ذَلِكَ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي هوى فِي النَّارِ، فَجَاءَتْهُ دُمُوعُهُ اللاَّتِي بَكَى بِهَا فِي الدُّنْيَا مِنْ خَشْيَةِ اللهِ فَأَخْرَجَتْهُ مِنَ النَّارِ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي قَدْ هَوَتْ صَحِيفَتُهُ إِلَى شِمَالِهِ، فَجَاءَ خَوْفُهُ مِنَ اللِه تَعَالَى فَأَخَذَ صَحِيفَتَهُ فَجَعَلَهَا فِي يَمِينِهِ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي قَدْ خَفَّ مِيزَانُهُ، فَجَاءَهُ أَفْرَاطُهُ فَثَقَّلُوا مِيزَانَهُ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي عَلَى شُفَيْرِ جَهَنَّمَ، فَجَاءَهُ وَجْلُهُ مِنَ اللهِ تَعَالَى فَاسْتَنْقَذَهُ مِنْ ذَلِكَ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي يُرَعِّدُ كَمَا تُرَعِّدُ السعفة، فَجَاءَهُ حُسْنُ ظَنِّهِ بِاللهِ تَعَالَى فَسَكَّنَ رَعْدَتُهُ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي يزحف عَلَى الصِّرَاطِ مَرَّةً وَيَحْبُو مَرَّةً، فَجَاءَتْهُ صَلاَتُهُ عَلَيَّ فَأَخَذَتْ بِيَدِهِ فَأَقَامَتْهُ عَلَى الصِّرَاطِ حَتَّى جَازَ؛ وَرَأَيْتُ رَجُلاً مِنْ أُمَّتِي اِنْتَهَى إِلَى أَبْوَابِ الْجَنَّةِ فَغُلِّقَتِ اْلأَبْوَابُ دُونَهُ، فَجَاءَتْهُ شَهَادَةُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ فَأَخَذَتْ بِيَدِهِ فَفُتِحَتْ لَهُ اَبْوَابُ الْجَنَّةِ فَأَدْخَلَتْهُ الْجَنَّةَ
“Dün gece çok acâib (bir rüyâ) gördüm:
-Ümmetimden bir adam gördüm. Onun ruhunu almak için ölüm meleği (Azrâil Aleyhisselâm) kendi¬sine geldi. Anne ve babasına yapmış olduğu iyilik, ölüm meleğini red¬detti. (Anne ve babaya yapılan iyilikler uzun ömre sebeb ol¬duğu gibi güzel bir ölümle iman ile gitmeye sebeb olur)
Ümmetimden bir adam gördüm: Adamın üzerine kabir azabı saçılıyordu. (Kabir azabına müstehak olacaktı), adamın almış ol¬duğu abdestler geldi, onu kabir azabından kurtardı.
Ümmetimden bir adam gördüm: Her tarafını şeytanlar kuşatmıştı. Onun daha önce yapmış olduğu zikrullah geldi. O adamı şeytanların elinden kurtardı.
Ümmetimden bir adam gördüm: Azab melekleri ona hakim olmuşlardı. Ona azab edeceklerdi. Onun dünyâda kılmış olduğu na¬mazlar geldi. Namazı, kendisini zebânîlerin elinden kurtardı.
Ümmetimden bir adam gördüm: Susuzluktan solumaktaydı. Her ne zaman havuzun başına varsa, kendisine su verilmiyordu. Su¬dan men ediliyordu. Onun orucu geldi. Oruç, ona su verdi. Onu su¬suzluktan kurtardı.
Ümmetimden bir adam gördüm: Sıra sıra oturan peygam-berlerin yanına varıp oturmak istiyordu. Onu peygamberlerin ya¬nına oturmaktan men ediyorlardı. Onu kovuyorlardı. Onun cenâbet¬ten dolayı almış olduğu gusül abdestleri geldi, elinden tutup, yanıma getirdi. Her yerde kovulan o ki¬şiyi yanıma oturttu.
Ümmetimden bir adam gördüm: Önünde bir zulmet (karanlık) vardı. Arkasında karanlık vardı. Sağında karanlık vardı. So¬lunda karanlık vardı. Üstünde bir karanlık vardı. Altında karan¬lık vardı. Adam karanlıkların içinde şaşkındı, ne edeceğini ve hangi ta¬rafa hareket edeceğini bilemiyordu. Adamın hac ve umreleri geldi, onu zulmetlerden (karanlıklardan) çı¬karıp, nur’un içine koydular.
Ümmetimden bir adam gördüm: Mü’minler ile konuşuyordu. Mü’minlerden hiç kimse kendisiyle konuşmuyordu. Adam mü’minlerin içinde yalnız kalmıştı. Sıla-ı rahmi geldi. Sıla-ı rahm: Ey mü’minler topluluğu! Bununla konuşun! Bununla konuşun! Diyordu. Bunun üzerine mü’minler de kendisiyle konuşmaya başladı¬lar.
Ümmetimden bir adam gördüm: Ateşin önündeydi. Ateş alev alev olmuştu. Ateşin kıvılcım ve alevleri, adamın yüzünü yakmak üze¬reydi. Adam eliyle ateşi yüzünden savmaya çalışıyordu. Adam’ın vermiş olduğu sadakalar geldi. Adamın yüzünü ateşten ko¬rudu. Adam ile ateş arasında bir perde oldu. Sadakaları, başı¬nın üzerinde birer gölgelik oldu.
Ümmetimden bir adam gördüm: Zebânîler onu her mekandan (her tarafından sımsıkı) tutmuşlardı. Adamın yapmış ol¬duğu emr-i bil’marûf ve nehyi ani’l-münker (iyiliği emretme ve kö¬tülüğü yasaklama) amelleri geldi. O adamı zebânîlerin elinden kur¬tardı. Onu rahmet meleklerinin eline verdi.
Ümmetimden bir adam gördüm: Dizlerinin üzerinde çökmüştü. Onunla Allah’ın (ilâhî rahmetin) arasında perdeler vardı. Onun güzel ahlakı geldi. Onun elinden tuttu. Adamı alıp Allahın katına çıkarttı. İlâhî rahmete nail olmasına sebeb oldu.
Ümmetimden bir adam gördüm: Sahifeleri, (amel defteri) sol tarafından verilmeye meylediyordu. Onun kalbinde bulunan Allah kor¬kusu geldi. Amel defterini sağ eline koydu. (R. B.1/240)
Ümmetimden bir adam gördüm: Mizânı çok hafifti. Onun yedirmiş olduğu iftarlar geldi. Terâzınin iyi amel tarafı ağır bastı.
Ümmetimden bir adam gördüm: Cehennemin kenarında du-ruyordu. Cehenneme düşmek üzereydi. Allah’ın büyüklüğünden do¬layı hissetmiş olduğu titremeler ve ürpermeler geldi. Onu cehen¬nemden kurtardı. Adam sıratı geçip cennete geçti.
Ümmetimden bir adam gördüm: Cehenneme düşmek üzereydi. Cehenneme meyletmişti. Allah korkusundan dolayı dök¬müş olduğu göz yaşları geldi. Göz yaşları onu cehennemden çı¬karttı.
Ümmetimden bir adam gördüm: Sırat köprüsünün üzerinde ayakta duruyordu. Adam bir dal ve yaprak gibi sallanıyordu. Onun Al¬lah’a olan hüsn-ü zannı geldi. Sallanma ve titremesi geçti. Adam sırat köprüsünü geçti.
Ümmetimden bir adam gördüm: Sıratın üzerindeydi. Bazen sürünüp emekleyerek yürüyordu. Bazen küçük adımlar ile yürüyor, bazen de durup bir şeylere bağlanıyor ve tutunmaya çalışı¬yordu. Onun namazları geldi. Onun elinden tuttu. Onu doğ¬rulttu, ayağa kaldırdı. Adam bu sıratı geçti.
Ümmetimden bir adam gödüm: Cennetin kapılarına varmıştı. Cennetin kapıları onun yüzüne kapandı. Onun şehâdet ve tevhid keli¬meleri geldi. Cennetin kapıları açıldı. Şehâdet kelimesi onu cen¬nete koydu.”