CENNET - CEHENNEM

CENNET - CEHENNEM hakkında bigi verir misiniz?

عَنْ أَبـِي هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَقُولُ اللَّهُ:
أَعْدَدْتُ لِعِبَادِيَ الصَّالِحِينَ مَا لاَ عَيْنٌ رَأَتْ وَلاَ أُذُنٌ سَمِعَتْ وَلاَ خَطَرَ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ وَاقْرَءُوا اِنْ شِئْتُمْ فَلاَ تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بـِماَ كَانُوا يَعْمَلُونَ وَفِي الْجَنَّةِ شَجَرَةٌ يَسِيرُ الرَّاكِبُ فِي ظِلِّهَا مِائَةَ عَامٍ لاَ يَقْطَعُهَا وَاقْرَءُوا اِنْ شِئْتُمْ "وَظِلٍّ مَمْدُودٍ" وَمَوْضِعُ سَوْطٍ فِي الْجَنَّةِ خَيْرٌ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا وَاقْرَءُوا اِنْ شِئْتُمْ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا اِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ

Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden rivâyet olundu.
Buyurdular:
-"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Allâhü Teâlâ buyuruyor ki:
-"Sâlih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hatırına (aklına) gelmeyen bir yer hazırladım!

عَنْ عَمْرٍ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ:
جَاءَ جِبْرِيلُ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُتَغَيِّرَ اللَّوْنِ فَسَأَلَهُ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ تَغَيُّرِ لَوْنِهِ فَقَالَ: "يَا جِبْرِيلُ مَالِي أَرَاكَ مُتَغَيِّرَ اللَّوْنِ؟! فَقَالَ:
جِئْتُكَ وَقَدْ أَمَرَ اللهُ اَنْ ينفخ فِى نَارِ جَهَنَّمَ. فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
يَا جِبْرِيلُ صِفْ لِي جَهَنَّمَ؟ فَقَال جِبْرِيلُ:
لَمَّا خَلَقَ اللهُ جَهَنَّمَ (أُوقِدَ عَلَيْهَا أَلْفَ سَنَةٍ حَتَّى ابْيَضَّتْ،) ثُمَّ أُوقِدَ عَلَيْهَا أَلْفَ سَنَةٍ حَتَّى احْمَرَّتْ، ثُمَّ أُوقِدَ عَلَيْهَا أَلْفَ سَنَةٍ حَتَّى اصْفَرَّتْ، ثُمَّ أُوقِدَ عَلَيْهَا أَلْفَ سَنَةٍ حَتَّى اسْوَدَّتْ، وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ نَبِيًّا لَوْ اَنَّ جَمْرَةً مِنْهَا وَقَعَتْ َلاَحْرَقَتْ اَهْلَ الدُّنْيَا
(وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَوْ أَنْ ثُقَبَ إِبْرَةٍ فُتِحَ مِنْ جَهَنَّمَ لَمَاتَ مَنْ فِي اْلأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا مِنْ حَرِّهِ،)
وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَوْ أَنَّ ثَوْبًا مِنْ ثِيَابِ الْكُفَّارِ عُلِّقَ بَيْنَ السَّمَاءِ وَاْلأَرْضِ لَمَاتَ مَنْ فِي اْلأَرْضِ جَمِيعًا مِنْ حَرِّهِ، (وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَوْ أَنَّ خَازِنًا مِنْ خَزَنَةِ جَهَنَّمَ بُرِّزَ إِلَى أَهْلِ الدُّنْيَا فَنَظَرُوا إِلَيْهِ لَمَاتَ مَنْ فِي اْلأَرْضِ كُلُّهُمْ مِنْ قُبْحِ وَجْهِهِ وَمِنْ نَتْنِ رِيحِهِ، وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَوْ أَنَّ حَلْقَةً مِنْ حلق سِلْسِلَةِ أَهْلِ النَّارِ الَّتِي نَعَتَ اللهُ فِي كِتَابِهِ وُضِعَتْ عَلَى جِبَالِ الدُّنْيَا َلأَرْفَضْتُ وَمَا تَقَارَّتْ حَتَّى تَنْتَهِيَ إِلَى اْلأَرْضِ السُّفْلَى.) لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍ بَعْضُهَا اَسْفَلُ مِنْ بَعْضٍ.
فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ سُكَّانُ هَذِهِ اْلأَبْوَابِ؟ فَقَالَ:
اَلْبَابُ اْلاَوَّلُ: فِيهِ الْمُنَافِقُونَ وَاسْمُهُ الْهَاوِيَةُ. وَالْبَابُ الثَّانِى: فِيهِ الْمُشْرِكُونَ. وَاسْمُهُ الْجَحِيمُ. وَالْبَابُ الثَّالِثُ: فِيهِ الصَّابِئُونَ. وَ اسْمُهُ سَقَرُ.
وَالْبَابُ الرَّابِعُ: فِيهِ اِبْلِيسُ وَاَتْبَاعُهُ وَالْمَجُوسُ. وَاسْمُهُ لَظَى.
وَالْبَابُ الْخَامِسُ: فِيهِ الْيَهُودُ. وَاسْمُهُ الْحُطَمَةُ.
وَالْبَابُ السَّادِسُ: فِيهِ النَّصَارَى. وَاسْمُهُ السَّعِيرُ.
وَالْبَابُ السَّابِعُ: فِيهِ الْعُصَاةُ الْمُوَحِّدِينَ وَاسْمُهُ النَّارُ.
يَدْخلُونَهَا ثَلاَثَةَ اَيَّامٍ. فَأَخْبَرَ سَلْمَانُ (رَضِىَ اللهُ عَنْهُ) حَالَ النَّبِىُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ لِفَاطِمَةَ (رَضِىَ اللهُ عَنْهَا) فَسَأَلْتُ النَّبِىَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. فَأَخْبَرَهَا النَّبِىُّ صَلَّى اللهُ وَسَلَّمَ. فَقَالَتِ الْفَاطِمَةُ (رَضِىَ اللهُ عَنْهَا):
كَيْفَ يَدْخُلُونَهَا؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
اَمَّا الرِّجَالُ فَبِاللِّحَى وَاَمَّا النِّسَاءُ فَبِالذَّوَائِبِ!
ثُمَّ اِنَّهُمْ يَخْرُجُونَ بِشَفَاعَةِ النَّبِىِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. فَتَبَيَّنَ اَنَّ: "فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ"

Ömer bin Hattab (r.a.) hazretlerinden rivâyet olundu. Buyurdular:
-"Cebrâil Aleyhisselâm (her zaman olduğundan daha farklı ve) rengi değişmiş bir halde Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri Cebrâil Aleyhisselâm'a renginin değişmesini sordu ve buyurdu:
-"Ey Cebrâil! Bana ne oluyor senin rengini değişmiş görüyorum?" Cebrail Aleyhisselâm, buyurdular:
-"Ben sana gelirken, Allâhü Teâlâ hazretleri, cehennem ateşinin (açılmasını ve) üflenmesini emretti."
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Ey Cebrâil! Bana cehennem ateşini anlat?" Cebrâil Aleyhisselâm buyurdular:
-"Allâhü Teâlâ hazretleri cehennemi yarattığında onu tutuşturup yaktı.
(Cehennem, bin sene yandı; ancak beyaz oldu. )
Sonra cehennem bin sene daha tutuşturuldu. Cehennem bin sene yandıktan sonra ancak kırmızı oldu.
Sonra cehennem bin sene daha tutuşturuldu. Cehennem bin sene yandıktan sonra ancak sarı oldu.
Sonra cehennem bin sene daha tutuşturuldu. Cehennem bin sene yandıktan sonra ancak; siyah oldu.
Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin olsun ki, eğer cehennem ateşinden koz parçası dünyaya düşecek olsa dünya ehlini elbette yakardı.
(Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin olsun ki, eğer cehennem ateşinden bir iğne ucu kadar açılacak olsa; yeryüzünde bulunan bütün canlılar elbette onun sıcaklığından ölürlerdi.)
Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin olsun ki, cehennem ateşinde yanmakta olan kâfirlerin elbiselerinden bir elbise eğer yerle gök arasında asılmış olsaydı, yeryüzünde bulunan bütün varlıklar onun sıcaklığından ölüverirlerdi.
(Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin olsun ki, eğer cehennem ateşinin hazenelerinden (bekçilerinden) biri eğer yeryüzüne görünüverseydi; ve (insanlar ve diğer) varlıklar da onun yüzüne baksalardı elbette hepsi onun yüzünün çirkinliği (korkunçluğu) ve kokusunun kötülüğünden hemen ölüverirlerdi.
Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin olsun ki, eğer cehennem ateşinin halkalarından bir halka, Allâhü Teâlâ hazretlerinin kitabında beyan ettiği zincirlerin halkalarından biri eğer yeryüzünün dağlarından birinin üzerine düşecek olsaydı elbette o dağı yerin tam altına kadar eritip delerdi. Yerin en alçak yerine varmadan durmazdı….)
Cehennemin yedi kapısı vardır. Bâzıları bazılarından daha düşüktür.
(Cehennemin kapılarının isimleri, yukarıdan aşağı sıralamasına göre:
1- Nâr,
2- Saîr,
3- Hutame,
4- Lezzâ,
5- Sakar,
6- Cahîm,
7- Hâviye,)


Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
-"Cehennemin bu yedi kapısının sâkinleri kimlerdir?" Cebrâil Aleyhisselâm buyurdu:
Birinci kapı: (Cehennemin en alt kapsıdır.) Orada münâfıklar kalır. Hâviyedir.
İkinci kapı: Kendisinde müşrikler kalırlar. Adı Cehîm'dir.
Üçüncü kapı: Kendisinde Sâbiûn (yıldızlara tapanlar) kalırlar. Adı da, Sakar'dır.
Dördüncü kapı: Şeytan ve ona tâbi olanlar kalırlar. Adı, Lezzâ'dır.
Beşinci kapı: Kendisinde Yahûdîler kalırlar. Adı, Hutame'dir.
Altıncı kapı: Kendisinde Hıristiyanlar kalırlar. Adı, Saîrdir.
Yedinci kapı: Muvahhidlerin âsîlerinin kaldığı yerdir. Adı, nâr (ateş)tir . Üç gün oraya girerler.
Selmân-i Farisî (r.a.) hazretleri (gidip), Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin hallerini Fâtıma (r.a.)'a haber verdi.
Hazret-i Fâtıma (r.a.) (geldi,) Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine sordu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri (de Cebrâil Aleyhisselâm'ın anlattıklarını) ona haber verdi. Bunun üzerine Hazret-i Fâtıma (r.a.) sordular:
-"Cehennem ateşine nasıl (sürüklenip) girerler?" Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Erkekler, sakallarından tutulup cehenneme atılır; kadınlar da saç örüklerinden tutulup cehenneme atılırlar!"
Sonra tevhid ehli olan mü'minler, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin şefaati ile cehennem ateşinden çıkarılırlar. Zîrâ,
فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ
"O vakit, kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, işte o, murada erdi."
Âyet-i kerimesi bu gerçeği beyan eder."
فَنَظَرَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى جِبْرِيلَ وَهُوَ يَبْكِي فَقَالَ:
تَبْكِي يَا جِبْرِيلُ وَأَنْتَ مِنَ اللهِ بِالْمَكَانِ الَّذِي أَنْتَ فِيهِ؟ فَقَالَ:
وَمَا لِي لاَ أَبْكِي أَنَا أَحَقُّ بِالْبُكَاءِ، لَعَلِّي أَكُونُ فِي عِلْمِ اللهِ عَلَى غَيْرِ الْحَالِ الَّتِي أَنَا عَلَيْهَا، وَمَا أَدْرِي لَعَلِّي اُبْتَلى بِمَا ابْتُلِيَ بِهِ إِبْلِيسُ فَقَدْ كَانَ مِنَ الْمَلاَئِكَةِ، وَمَا أَدْرِي لَعَلِّي اُبْتَلَى بِمَا ابْتُلِيَ بِهِ هَارُوتُ وَمَارُوتُ، فَبَكِىَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَبَكِىَ جِبْرِيلُ، فَمَا زَالاَ يَبْكِيَانِ حَتَّى نُودِيَا: أَنْ يَا جِبْرِيلُ وَيَا مُحَمَّدُ إِنَّ اللهَ قَدْ أَمَّنَكُمَا أَنْ تَعْصِيَاهُ".
-"(Cebrâil Aleyhisselâm cehennem ateşi hakkında Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine gereken bilgiyi verdikten sonra.)
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Cebrâil Aleyhisselâm'ın yüzüne baktı, ağlıyordu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
-"Sen ağlıyor musun? Ey Cebrâil! Sen Allâhü Teâlâ hazretleri, katında yüksek derecelere sahip iken ağlıyor musun?" dedi. Cebrâil Aleyhisselâm buyurdular:
-"Bana ne oluyor ki ben ağlamıyayım! Ağlamaya en müstehak olan kişi benim! (Bilmiyorum!) Belki ben, Allâh'ü Teâlâ hazretlerinin ilminde şu anda olduğum halden başka bir hal üzereyim?
Bilmiyorum, belki Allâh'ü Teâlâ hazretleri, İblisi mübtelâ kıldığı şeylere beni de mübtelâ kılar. İblis meleklerin içindeydi!
Bilmiyorum, belki Allâh'ü Teâlâ hazretleri beni, Harut ile Mârutu mübtelâ kıldığı gibi mübtelâ kılar.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ağlamaya başladı. Cebrâil Aleyhisselâm, ağlamaya başadı. İkisi beraberce ağladılar, ağlamaya devam ettiler, tâ ki bir nidâ geldi:
Ey Cebrâil! Ey Muhammed (s.a.v.)! Allâh'ü Teâlâ hazretleri, ikinizide kendisine asî olmaktan korudu, emin kıldı. (Sızın ismet sıfatınız var!)! buyurdu.